İçeriğe atla

II. Abdülhamid dönemi Osmanlı tarihi (1876-1881): Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Etiket: 2017 kaynak düzenleyici
Değişiklik özeti yok
Etiket: 2017 kaynak düzenleyici
57. satır: 57. satır:
[[Dosya:Ali Suavi-1.jpg|küçükresim|upright=0.68|Baskını yapanlardan Ali Suavi]]
[[Dosya:Ali Suavi-1.jpg|küçükresim|upright=0.68|Baskını yapanlardan Ali Suavi]]
II. Abdülhamid, 13 Şubat 1878'de Meclisi tatil etti idareyi tümden ele aldı ancak 93 Harbi'de Osmanlı'nın ağır yenilgisi ile sonuçlanmıştı. İmzalanan [[Ayastefanos Antlaşması]] kaybedilen topraklar, sürgüne yollanan Midhat Paşa, Genç Osmanlılar ve kapatılan meclis; kitlelerde ağır hoşnutsuzluk ve tepki yarattı. Genç Osmanlılardan [[Ali Suavi]]'de bu tepki içindeydi.{{ref label|kitap23|Ş|}} Ali Suavi topladığı ve galeyana getirdiği kitle ile 20 Mayıs 1878'te [[V. Murad]]'ı Padişah, [[Mithat Paşa]]'yı sadrazam yapmak, II. Abdülhamid'i devirmek için [[Çırağan Baskını]] olarak geçen başarısız darbeyi yaptı. Darbenin başarıya ulaşması Beşiktaş Muhafızı [[Yedi Sekiz Hasan Paşa]] ve yanındakilerce son anda engellendi. 23 ihtilalcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, II. Abdülhamid'in hafiye denilen gizli teşkilatını kurarak çok daha sıkı baskıcı şekilde idareyi ele almasıyla ve [[Yıldız Sarayı]]'na idare merkezini nakletmesiyle sonuçlandı.<ref>{{Web kaynağı|url=https://islamansiklopedisi.org.tr/ciragan-vakasi|başlık=ÇIRAĞAN VAK‘ASI|erişimtarihi=6 Haziran 2021|arşivurl=https://web.archive.org/web/20210414151612/https://islamansiklopedisi.org.tr/ciragan-vakasi|arşivtarihi=14 Nisan 2021|ölüurl=hayır}}</ref> Bu darbe girişimi tarihçi [[Erhan Afyoncu]]'ya göre II. Abdülhamid'in ayrıca ruhunda ve psikolojisinde derin etkiler bırakmıştır, onu içe daha kapanık ve kuruntulu bir yapıya itmiştir.<ref>{{Web kaynağı|url=https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2021/02/14/ii-abdulhamidin-hayatini-ciragan-baskini-degistirdi|başlık=Erhan Afyoncu-II. Abdülhamid’in hayatını Çırağan baskını değiştirdi|erişimtarihi=18 Ekim 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221018190448/https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2021/02/14/ii-abdulhamidin-hayatini-ciragan-baskini-degistirdi|arşivtarihi=18 Ekim 2022|ölüurl=}}</ref> Bununla birlikte bu baskının ardında İngilizlerin başını çektiği bir dış gücün bulunup bulunmadığı yolunda çeşitli iddialar bulunmaktadır. Bir iddiaya göre Ali Suavi İngilizlerce maşa olarak kullanılmak suretiyle bu baskın yaptırılmış olmakla Ali Suavi İngilizlerin adamıdır.<ref>{{kaynak|soyadı=Gök|ad=Mehmet|başlık=Bir İhtilalci Olarak Ali Suavi (s.173-198)|yayıncı=Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi|url=https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2050856|sayı=7|yıl=2021|sayfalar=197,198}}</ref><ref>{{kaynak|soyadı=Ekinci|ad=Ekrem Buğra|başlık=Sarıklı İhtilalci Ali Suavi|yayıncı=ekrembugraekinci.com|url=https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=486&sarikli-ihtil%C3%A2lci-ali-suavi|tarih=1 Ocak 2014|erişim-tarihi=24 Ekim 2023|arşivurl=https://web.archive.org/web/20231030091918/https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=486&sarikli-ihtil%C3%A2lci-ali-suavi|arşivtarihi=30 Ekim 2023|ölüurl=hayır}}</ref> Buna karşın bir diğer görüşe göre ise bu iddia doğru değildir,<ref name= AliSuavi/> tam aksine II. Abdülhamid olay sonrası İngiliz Büyükelçisini çağırıp kendini ailesini korumasını talep etmiş bunun üzerine İngiltere onu korumak için bir savaş gemisi göndermiştir.{{ref label|kitap23|Ş|}}
II. Abdülhamid, 13 Şubat 1878'de Meclisi tatil etti idareyi tümden ele aldı ancak 93 Harbi'de Osmanlı'nın ağır yenilgisi ile sonuçlanmıştı. İmzalanan [[Ayastefanos Antlaşması]] kaybedilen topraklar, sürgüne yollanan Midhat Paşa, Genç Osmanlılar ve kapatılan meclis; kitlelerde ağır hoşnutsuzluk ve tepki yarattı. Genç Osmanlılardan [[Ali Suavi]]'de bu tepki içindeydi.{{ref label|kitap23|Ş|}} Ali Suavi topladığı ve galeyana getirdiği kitle ile 20 Mayıs 1878'te [[V. Murad]]'ı Padişah, [[Mithat Paşa]]'yı sadrazam yapmak, II. Abdülhamid'i devirmek için [[Çırağan Baskını]] olarak geçen başarısız darbeyi yaptı. Darbenin başarıya ulaşması Beşiktaş Muhafızı [[Yedi Sekiz Hasan Paşa]] ve yanındakilerce son anda engellendi. 23 ihtilalcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, II. Abdülhamid'in hafiye denilen gizli teşkilatını kurarak çok daha sıkı baskıcı şekilde idareyi ele almasıyla ve [[Yıldız Sarayı]]'na idare merkezini nakletmesiyle sonuçlandı.<ref>{{Web kaynağı|url=https://islamansiklopedisi.org.tr/ciragan-vakasi|başlık=ÇIRAĞAN VAK‘ASI|erişimtarihi=6 Haziran 2021|arşivurl=https://web.archive.org/web/20210414151612/https://islamansiklopedisi.org.tr/ciragan-vakasi|arşivtarihi=14 Nisan 2021|ölüurl=hayır}}</ref> Bu darbe girişimi tarihçi [[Erhan Afyoncu]]'ya göre II. Abdülhamid'in ayrıca ruhunda ve psikolojisinde derin etkiler bırakmıştır, onu içe daha kapanık ve kuruntulu bir yapıya itmiştir.<ref>{{Web kaynağı|url=https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2021/02/14/ii-abdulhamidin-hayatini-ciragan-baskini-degistirdi|başlık=Erhan Afyoncu-II. Abdülhamid’in hayatını Çırağan baskını değiştirdi|erişimtarihi=18 Ekim 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221018190448/https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2021/02/14/ii-abdulhamidin-hayatini-ciragan-baskini-degistirdi|arşivtarihi=18 Ekim 2022|ölüurl=}}</ref> Bununla birlikte bu baskının ardında İngilizlerin başını çektiği bir dış gücün bulunup bulunmadığı yolunda çeşitli iddialar bulunmaktadır. Bir iddiaya göre Ali Suavi İngilizlerce maşa olarak kullanılmak suretiyle bu baskın yaptırılmış olmakla Ali Suavi İngilizlerin adamıdır.<ref>{{kaynak|soyadı=Gök|ad=Mehmet|başlık=Bir İhtilalci Olarak Ali Suavi (s.173-198)|yayıncı=Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi|url=https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2050856|sayı=7|yıl=2021|sayfalar=197,198}}</ref><ref>{{kaynak|soyadı=Ekinci|ad=Ekrem Buğra|başlık=Sarıklı İhtilalci Ali Suavi|yayıncı=ekrembugraekinci.com|url=https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=486&sarikli-ihtil%C3%A2lci-ali-suavi|tarih=1 Ocak 2014|erişim-tarihi=24 Ekim 2023|arşivurl=https://web.archive.org/web/20231030091918/https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=486&sarikli-ihtil%C3%A2lci-ali-suavi|arşivtarihi=30 Ekim 2023|ölüurl=hayır}}</ref> Buna karşın bir diğer görüşe göre ise bu iddia doğru değildir,<ref name= AliSuavi/> tam aksine II. Abdülhamid olay sonrası İngiliz Büyükelçisini çağırıp kendini ailesini korumasını talep etmiş bunun üzerine İngiltere onu korumak için bir savaş gemisi göndermiştir.{{ref label|kitap23|Ş|}}

=== Hafiye teşkilatı (1880) ===
{{Ana|Yıldız İstihbarat Teşkilatı|Umur-u Hafiye}}
{{Ayrıca bakınız|Ahmet Celalettin Paşa|Serhafiye Fehim Paşa}}
[[Dosya:Fehim Paşa-1.jpg|küçükresim|left|upright=0.68|<small>II. Abdülhamid'in Umur-u hafiyelerinden ve aynı zamanda yaverlerinden biri olan Serhafiye Fehim Paşa (1873-1908) İstanbul’daki faaliyetleri nedeniyle Fehim Paşa hakkında Avrupalı sefaretlerden çok sayıda şikâyet alan II. Abdülhamid, onu 1907 yılı başlarında Bursa’ya zorunlu ikamete göndermiştir. Burada II. Meşrutiyet dönemine kadar kalan Fehim Paşa, meşrutiyetin ilan edildiği günlerde Bursa, Yenişehir’de, arabasının önünü kesen halktan bir grup tarafından linç edilerek öldürülmüştür.<ref name= gör>{{Kaynak|soyadı=Gör|ad=Emre|başlık="II. Abdülhamit Dönemi’nden Bir İstihbaratçı Profili: Serhafiye Fehim Paşa (1873-1908)"|yayıncı=Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Cilt:3 Sayı:1|yıl=2019|sayfalar=71-84|url=https://dergipark.org.tr/tr/pub/sisad/issue/43755/503186|erişim-tarihi=12 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221112093538/https://dergipark.org.tr/tr/pub/sisad/issue/43755/503186|arşivtarihi=12 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref> Yaverlik ve hafiyelik yaptığı süreçte esnaftan haraç aldığı,[[Zorbalık|kabadayılık]]-[[mafya]] faaliyeti, kadın düşkünlüğü gibi iddialar gündemden düşmemiştir.</small>]]
<small>{{Alıntı kutusu
| alıntı = ''"...Yabancı devletler kendi emellerine hizmet edecek kimseleri vezir ve sadrazam mertebesine kadar çıkarabilmişlerse, devlet emniyet içinde olamazdı. Doğrudan doğruya şahsıma bağlı bir İstihbarat teşkilatı kurmaya bu düşünce ile karar verdim. İç düşmanlarımın jurnalcilik dedikleri teşkilat budur...”''
| kaynak = II. Abdülhamid'in tahttan indirildikten sonra Yıldız İstihbarat Teşkilatını niye kurduğunda dair suçlamalara karşı hatıralarındaki savunması<ref>{{Web kaynağı |url=http://www.mit.gov.tr/ek-nu2.html |başlık=II. Abdülhamid'in Hatıratı, ilgili sayfa |erişimtarihi=7 Temmuz 2015 |arşivurl=https://web.archive.org/web/20150708110927/http://www.mit.gov.tr/ek-nu2.html |arşivtarihi=8 Temmuz 2015 |ölüurl=hayır}}</ref>
| width = 25%
| align = right
}}</small>
[[Dosya:Yıldız İstihbarat Teşkilatı.jpg|küçükresim|upright=0.45|right|Yıldız İstihbarat Teşkilatının amblemi]]
[[Dosya:Gani Toptani (portret).jpg|küçükresim|upright=0.57|sağ|<small>1898'de Sadrazam Halil Rıfat Paşa'''<nowiki/>''''nın oğlu İbrahim Cavid Bey tarafından rant hesaplaşmasında öldürtüldüğü iddia olunan [[Gani Toptani]].</small>]]
[[Dosya:Esad Toptani4 (portret).jpg|küçükresim|upright=0.57|sağ|<small>Abisi [[Gani Toptani]]'''<nowiki/>'<nowiki/>'''yi öldürten [[Halil Rifat Paşa|Halil Rıfat Paşa]]'''<nowiki/>'<nowiki/>'''nın oğlu [[İbrahim Cavid Bey]]'''<nowiki/>''''i öldürttüğü iddia olunan [[Esad Toptanî Paşa|Esad Toptani]]. Bu kişilerin tamamı sarayda ya görevli veya yakın ilişkilidir.</small>]]
[[Dosya:Rıdvan İsmail.jpg|küçükresim|upright=0.57|sol|<small>Şurayı Devlet üyesi Bedirhani [[Abdurrezzak Bedirhan]]'''<nowiki/>''''ın adamları tarafından 1906'da öldürüldüğü iddia edilen İstanbul (Şehremini) Belediye Başkanı [[Rıdvan İsmail Paşa]]</small>]]
Esasında Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bir istihbarat teşkilatı kurma fikri tek başına II. Abdülhamid'e ait değildir. Padişahlardan 1.Abdülhamid, III.Selim, II.Mahmud hatta Sultan Abdülmecid'de modern anlamda istihbarati faaliyetlerde bulunmaya çalışmış; Sultan Abdülmecid bu yönde bir kurumsallaşma yapmaya uğraşsa da başarısız olmuştur.<ref>{{Kaynak|soyadı=Çağlak|ad=Aykut|başlık=TÜRK İSTİHBARATININ MODERN İSTİHBARATA GEÇİŞ SÜRECİNDEKİ UYGULAMALARININ TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN GELİŞİMİNE KATKILARI (s.259-282)|yayıncı=Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Sayı: 68 Bahar|yıl=2021|url=https://dergipark.org.tr/tr/pub/ankuayd/issue/62523/943728|sayfalar=263-265|erişimtarihi=29 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221129065531/https://dergipark.org.tr/tr/pub/ankuayd/issue/62523/943728|arşivtarihi=29 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref> Abdülaziz döneminde Tuna valiliği sırasında Mithad Paşa, Bulgar bölgesinde Rusları takip isyan faaliyetlerini engelleme amaçlı bir istihbarat örgütü kurmuştu.Bu örgüt iyi işler çıkarsa da Midhat Paşa'nın valiliği,Bulgar Bölgesi ve Rusya ile sınırlı kaldı,padişah geliştirilmesine sürdürülmesine ilgi göstermeyince dağıldı.<ref name=Ortaylısansür>{{Kaynak|soyadı=Ortaylı|ad=İlber|başlık=2. Abdülhamid'i Gerçekten Tanıyor muyuz?|yayıncı=Hürriyet Gazetesi internet sitesi|tarih=25 Eylül 2016|url=https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/2-abdulhamidi-gercekten-taniyor-muyuz-40230875|erişimtarihi=29 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221129065532/https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/2-abdulhamidi-gercekten-taniyor-muyuz-40230875|arşivtarihi=29 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref>
II. Abdülhamid, Meclisi kapatarak yönetimi kendi eline aldıktan sonra özellikle kendine karşı yapılan başarısız Çırağan Baskını sonrası Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kurumsallaşmış kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü olarak 1880 yılında [[Yıldız İstihbarat Teşkilatı]]nı kurdu.<ref>{{Web kaynağı | url = http://www.sabah.com.tr/2007/07/15/haber,87519121252A47DB905CBFCF55DE17F7.html | başlık = Darbeler ve sıkıyönetimler gizli servisi de vurdu | erişimtarihi = | tarih = 10 Ağustos 2007 | yazarlink = Ferhat Ünlü | arşivurl = https://web.archive.org/web/20081122135624/http://www.sabah.com.tr/2007/07/15/haber,87519121252A47DB905CBFCF55DE17F7.html | arşivtarihi = 22 Kasım 2008 | ölüurl = evet }}</ref>{{ref label|kitap23|Ş|}} Bu örgüt gereken bir örgüt olmasına, 93 Harbinin kaybedilme nedenlerinin de biri istihbarat zaafiyeti olmasına karşın ne yazık ki sansür ve istihbarat II. Abdülhamid'in istibdat döneminin bilinmesine sebep en önemli iki sembol olduğundan ve bu dönem içinde Sultan'ın şahsi çıkarlarına da hizmet ettiğinden, kimi zaman düştüğü acziyetten, büyük eleştiri konusu olmuştur.<ref name=Ortaylısansür/> Zira çok sayıda hafiyeden meydana gelen bu teşkilatın gayesi ilgili devletlerin durumu hakkında haber alma [[espiyonaj]] faaliyetleri yanında II. Abdülhamid'in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid'e karşı hazırlanan darbe veya isyan teşebbüslerini önlemekti. Bu sebeple teşkilatın Jöntürklerin bulunduğu toplandığı Paris, Roma, Londra, Berlin gibi yurtdışı yerlerde de örgütlendi ve operasyonlar düzenledi.<ref name= Erdal/>{{ref label|kitap2|B|}}

Yine aslen Osmanlı zaptiye (jandarma) teşkilatına bağlı gözükse de doğrudan II. Abdülhamid'e bağlı [[Umur-u Hafiye]] denen bir teşkilat daha vardı.<ref>{{Web kaynağı | url = http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/24/100.pdf | başlık =
II. Abdülhamid'in Hafiye Teşkilatı Hakkında Bir Risale | yayıncı = | arşivengelli = evet | erişimtarihi = 19 Ağustos 2016 | arşivurl = https://web.archive.org/web/20180602132303/http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/24/100.pdf | arşivtarihi = 2 Haziran 2018 | ölüurl = hayır }}</ref> Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler, Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyor, böylece her türlü hareketin önü önceden kesilmiş oluyordu.<ref name="sürgün">{{Kitap kaynağı| son = Tektaş | ilk = Nazım | başlık = Saraydan Sürgüne Osmanlı Tarihi| yıl = 2006 | yayımcı = Çatı Yayıncılık | dil = Türkçe |tanıtıcı= | sayfalar =588-626| bölüm =II. Abdülhamit}}</ref>

Bu teşkilatlardan Yıldız İstihbarat Teşkilatı II. Meşrutiyet'in ilanı akabinde Bakanlar Kurulunun (Vukela) 29 Temmuz 1908 tarihli kararnamesi ile dağıtılsa da; Abdülhamid'in tahttan indirilmesi sonrasında [[Birinci Balkan Savaşı|I. Balkan Savaşı]] sırasında Osmanlı'nın bozgunun bir diğer nedeni Balkan devletlerinin durumu hakkındaki istihbarat zafiyeti oldu. Bir istihbarat teşkilatının varlığını gerektirdiğinden bu teşkilattan yola çıkarak Enver Paşa tarafından 1913'te [[Teşkilatı Mahsusa]] adlı istihbarat örgütü kurulacaktı.<ref name= Erdal>İlter, Erdal; Millî İstihbarat Teşkilâtı Tarihçesi, Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşarlığı, (2002)Ankara,s.7-8</ref>{{ref label|kitap2|B|}}

Bununla birlikte II. Abdülhamid döneminin bilinen iki istihbaratçısı Serhafiye Fehim Paşa ve [[Ahmet Celalettin Paşa]]'dır. İkisinin de birbiri ile aynı zamanda rekabetleri oldu. Ahmet Celalettin Paşa, Paris'te 1897'de Contraxeville'de yaptığı antlaşmayla bir grup Jön Türk'ün İstanbul'a dönmesini ve bazı Jön Türk gazetelerinin kapatılmasını sağladı.<ref name="milliye">{{Kitap kaynağı|url=|başlık= MÜCAHEDE-I MİLLİYE|erişimtarihi=|tarih=1908|dil=Osmanlı Türkçesi|sayfa=234|sayfalar=|çalışma=Mizancı Mehmet Murat|yayıncı=Mahmut Bey Matbaası}}</ref> Ancak sonradan her ne kadar Paris'e kaçtı olarak bazı kaynaklarda denilse de [[Payitaht Abdülhamid]] dizisine konu olacak kadar hayatı ve ölümüne dair çeşitli hikâyeler uydurulsa da<ref name="habertürkserhafiye">{{Kaynak|başlık=Ahmet Celalettin Paşa kimdir? Ahmet Celalettin Paşa hain mi?|yayıncı=Habertürk|tarih=13 Kasım 2020|url=https://www.haberturk.com/ahmet-celalettin-pasa-kimdir-ahmet-celalettin-pasa-hain-mi-2869740|erişimtarihi=12 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221112214353/https://www.haberturk.com/ahmet-celalettin-pasa-kimdir-ahmet-celalettin-pasa-hain-mi-2869740|arşivtarihi=12 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref><ref>{{Kaynak|başlık=Ahmed Celaleddin Paşa (Serhafiye)|url=https://www.biyografya.com/biyografi/9340|yayıncı=Biyografya.com|erişimtarihi=12 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221113045756/https://www.biyografya.com/biyografi/9340|arşivtarihi=13 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref><ref>{{Kaynak|başlık=Ahmed Celaleddin Paşa|yayıncı=Milliyet Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi 1. Cilt|yıl=1974}}</ref> yapılan son araştırmalara göre kendi 1904'te Sultan'ın gözünden düşüp İstanbul'dan Mısır'a kaçmış ve 1924 yılında orada<ref name=Serhafiye/> veya 1909 sonrası döndüğü İstanbul'da ölmüştür.<ref name=Tuna/><ref name=Köçeoğlu/> Mısır'daki faaliyetleri II. Abdülhamid'in iktidarda olduğu süre boyunca sürekli gözlemlendi.<ref name=Tuna>{{Kaynak|yazar=A.Selçuk Tuna|başlık="Serhafiye - Ahmet Celalettin Paşa" ANKA -Türk İstihbaratçıları Dizisi 1.Blm. Yapım: Dr. Selçuk TUNA|url=https://m.youtube.com/watch?v=3oLpHCWYMJg|tarih=25 Ocak 2023|yayıncı=Anka Haber Ajansı/Youtube}}</ref> [[Jöntürk]] muhalefetine katılıp katılmadığı konusu ise belirsizdir.<ref name="Serhafiye">{{Kaynak|soyadı=Gör|ad=Emre|başlık=Sultan II. Abdülhamid’in İstihbarat Şeflerinden Ahmed Celaleddin Paşa: “Gözdelikten Firara” Hayatı ve Faaliyetleri|yayıncı=Journal of Universal History Studies (JUHIS) Cilt: 4 Sayı:1|yıl=2021|ay=Haziran|issn=2667-4432|sayfalar=30-53|url=https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1655924|erişimtarihi=12 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221112093540/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1655924|arşivtarihi=12 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref><ref name=Köçeoğlu>{{Kaynak|başlık=Köçeoğlu Köşkü (Ahmet Celâleddin Paşa Köşkü)|yayıncı=Üsküdar Belediyesi|url=https://www.uskudar.bel.tr/tr/main/erehber/saraylar-kasirlar-koskler/47/koceoglu-kosku-ahmet-celaleddin-pasa-kosku/862|erişim-tarihi=8 Aralık 2023|arşivurl=https://web.archive.org/web/20231208070746/https://www.uskudar.bel.tr/tr/main/erehber/saraylar-kasirlar-koskler/47/koceoglu-kosku-ahmet-celaleddin-pasa-kosku/862|arşivtarihi=8 Aralık 2023|ölüurl=hayır}}</ref>

Diğer serhafiye ise Fehim Paşa olup o da hafiye teşkilatının en üst kademesine kadar çıktı ancak keyfi ve görev dışı, hukuka aykırı davranışları neticesinde{{ref label|kitap14|K|}} dış ülkelerin büyükelçilik yetkililerinden bile gelen şikayetler üzerine 1907'de görevden alınarak Bursa'ya sürgün edildi; 1908'de halktan bir kısım kişilerce linç edilerek öldürüldü.<ref name="gör" /> Öte yandan II. Abdülhamid döneminde gelen bilgilerin önemli bir kısmının doğruluk payı varken zaman içinde bu doğruluk payları Sultan'ın gözüne girebilmek için sahte jurnaller vs. uyduranlar ile azalmıştır. Bu da istihbarat verilerinin doğruluğu konusunda büyük sorunlar çıkardı.<ref>{{Kaynak|soyadı=Ekinci|ad=Ekrem Buğra|başlık=Sultan Hamid'in Memleketi Saran İstihbarat Ağı|tarih=26 Şubat 2014|url=https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=496&sultan-hamid%E2%80%99in-memleketi-saran-istihbarat-a%C4%9Fi|erişimtarihi=12 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221112093541/https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=496&sultan-hamid%E2%80%99in-memleketi-saran-istihbarat-a%C4%9Fi|arşivtarihi=12 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref>

II. Abdülhamid döneminde bu iki istihbarat kurumuna karşın İstanbul'da dahil asayiş olaylarındaki sorunlarda giderilemedi hatta devlet içinde Sultan'ın gözüne girmek isteyenlerle aralarındaki rekabetten veya rant sağlama amaçlı çete ve kişilerce sokak çatışmaları bile süre geldi. Amaç dışı kendi rantlarının peşine düşen hafiye ve istihbarat ajanları çıktı. Örneğin Sadrazam [[Halil Rıfat Paşa]]'nın oğlunun öldürülmesi olayında olduğu gibi. Burada Sadrazam'ın oğlu aynı zamanda yargılama makamı olan [[Şûrâ-yı Devlet]] (Şimdiki Danıştay) üyesi İbrahim Cavid Bey'in İstanbul'da bir haraç rant çetesi kurdurup bir süre sonra bölge çatışmasına girdiği; rant konusunda Arnavut Toptanilerden [[Gani Toptani]] ile anlaşamadığı ve onu adamlarına 1898'de öldürttüğü ve bunun üzerine ağabeyi [[Esad Toptanî Paşa|Esad Toptani]]'nin Arnavutluk'tan getirdiği adamlarına onu Cisr-i Cedit'te (Yeni Köprü-Eski Galata Köprüsü) 7 Ekim 1899'da öldürttüğü iddia edilmektedir.<ref name="Çuluk">{{Kaynak|soyadı=Çuluk|ad=Sinan|başlık=Osmanlı Sultanının Tek Adamlık Yolunda Gerçekleştirdiği İşbirlikleri Entrikalar ve Siyasi Manevralar|ay=Kasım|tarih=2016|yayıncı=#Tarih Dergisi|url=https://tarihdergi.com/osmanli-sultaninin-tek-adamlik-yolunda-gerceklestirdigi-isbirlikleri-entrikalar-ve-siyasi-manevralar/|erişimtarihi=12 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20211019155032/https://tarihdergi.com/osmanli-sultaninin-tek-adamlik-yolunda-gerceklestirdigi-isbirlikleri-entrikalar-ve-siyasi-manevralar/|arşivtarihi=19 Ekim 2021|ölüurl=hayır}}</ref> Sadrazam oğlunun öldürülmesinden kısa süre sonra hastalandı, akabinde öldü.

Aynı şekilde İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa cinayeti de bir başka olaydı. Burada İstanbul'un rantında söz sahibi Kürt Bedirhanilerden ayni zamanda yine Şurayı Devlet üyesi [[Abdurrezzak Bedirhan|Abdürrezzak Bey]]'in rantta kendilerine direnen İstanbul Şehremini [[Rıdvan İsmail Paşa]]'yı 23 Mart 1906 Cuma günü adamlarına öldürttü. Akabinde aile, Trablusgarb'a sürüldü.<ref name="tbmm">{{Web kaynağı | url = https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/MECMEB/mmbd01ic01c005/mmbd01ic01c005ink107.pdf | başlık = Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi; Yüzyedinci İnikad 24 Haziran 1325 Çarşamba | erişimtarihi = 11 Nisan 2020 | yayımcı = tbmm.gov.tr | tarih = 7 Temmuz 1909 | dil = | yazar = | arşivurl = https://web.archive.org/web/20120530230238/https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/MECMEB/mmbd01ic01c005/mmbd01ic01c005ink107.pdf | arşivtarihi = 30 Mayıs 2012 | ölüurl = evet }}</ref> Birkaç yıl sonra Abdürrezzak Bey affedildi. [[Deli Fuad Paşa]]'nın yakını Çerkeslerin de bu rantta söz sahibi olmak isteyip Serhafiye Fehim Paşa ile işbirliğine girmeye çalıştıkları ancak gerekli desteği elde edememeleri, Deli Fuad Paşa'nın Abdülhamid'e muhalefeti neticesi etkisiz kaldıkları da yine bazı iddialar arasındadır.<ref name="Çuluk" /> Kısacası bu asayiş olaylarının önü kesilemediği gibi bir artış yaşandığı ve Abdülhamid'in kendi istihbarat kurumu hafiye ve çevresindeki rant mücadelelerini engelleyemediği, engellemekte yetersiz kaldığı iddia edilmektedir.<ref name="Çuluk" />

===Yıldız Mahkemesi (1881)===
{{Ana|Yıldız mahkemesi}}
Darbe ile indirilen Sultan [[Abdülaziz]], [[Feriye Sarayı]]’nda 4 Haziran 1876 günü sakalını düzeltmek için bir makas istemiş, sonra bilekleri kesik vaziyette bir minder üzerinde bulunmuş ve kısa zaman sonra hayatını kaybetmişti. Sâbık sultanın naaşı önce Feriye Karakolu’na götürülmüştü, doktorların incelemesiyle ölüm nedeninin bileklerini keserek intihar olduğu kararına varılmıştı. Bugün bile bu işin intihar mı yoksa cinayet mi olduğu tartışmaları sürmektedir. Mesela Öztuna "''Bir Darbenin Anatomisi''" adlı kitabında bu işin bir cinayet olduğunu belirtmektedir.<ref name=Öztuna/> Sonrasında tahta geçen [[V. Murad]] da akıl sağlığını bozulduğu gerekçesi ile tahttan indirilmiş yerine II. Abdülhamid çıkarılmıştı. Ancak hâlâ hayatta olan V. Murad’ın iyileşme ihtimali ve taraftarları onu tekrar tahta çıkarmak istemekteydi. II. Abdülhamid’in tahta çıktığı sene sabık Sultan Murad ve oğlu [[Mehmed Selahaddin Efendi|Selahaddin Efendi]]'yi bir vapur ile Avrupa’ya kaçırmak maksadıyla yerli ve yabancı kişilerden oluşan bir heyetin faaliyetleri, hafiyeler tarafından Saray'a bildirildi. Nitekim bu istihbarattan birkaç gün sonra [[Çarşaf (giyim)|çarşaf]] giymek suretiyle kadın kılığına girmiş ikisi maliye ve rüsumat kâtiplerinden diğer ikisi de Hristiyanlardan oluşan dört kişilik bir heyet, validesinin isteği üzerine Sultan Murat’a kurşun dökmek için geldiklerini söyleyerek saraya girmek ve eski sultanı kaçırmak istemişlerdi. Ancak bu teşebbüs alınan sıkı önlemler sayesinde başarısızlıkla sonuçlanmıştı.<ref name=Göl/><ref>Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Esas Evrakı, 22/85</ref>

Olayın akabinde [[Ali Suavi]] ve taraftarlarının [[Çırağan Baskını]] ve darbe girişimi Sultan'ı büsbütün şüpheci hale getirdi. Bunun da üstüne Temmuz 1878'de Rum Masonlardan Kleanti Skelyeri yanında Aziz bey, Ali Şeffati gibi kişilerin V.Murad'ı kaçırma girişiminin, hatta bazı iddialara göre bu plan ile eş zamanlı II. Abdülhamid'e de suikast planının son anda bir ihbarla engellenmesi, II. Abdülhamid'in doğal olarak iyice şüpheciliğinin artmasına neden olmuştur; bu birbiri ardında gelen üç olayın ruh halini ağır şekilde etkilediği de açıktır.<ref>Akşin, Büyük Türkiye Tarihi (1600-1908), 3. Cilt, s. 165, 166</ref>

İktidarı tümden ele alan II. Abdülhamid artık tekrar bir darbe,kaçırma teşebbüsü olmaması ve önceki sultanların akıbetine uğramamak ve 1880lere doğru uygulanan tedavilerle kısmen ruhi yönden iyileşmeye başladığı iddia olunan V.Murad'ın tekrar kendi otoritesini riske atmaması için siyasi otoritesini iyice güçlendirmek istiyordu. Sonuçta kendine muhalif olabilecek kitleyi ortadan kaldırmaya karar verdi. Bu amaçla da Haziran 1881 öncesi gözaltı, ifade alma, yakalama ve tutuklamalar başladı. Midhat Paşa yakalananlar arasındaydı. Yakalanan kişilere yine mahkeme önüne çıkmadan önce ifadeleri öncesi ve sonrasında işkence yapıldığı da iddialar arasındadır.<ref name="Kocahanoğlu">{{Kaynak|editör=Osman Selim Kocahanoğlu|başlık=Mithad Paşa'nın Hatıraları Yıldız Mahkemesi ve Taif Zindanı (2.Cilt)|yıl=1997|yayıncı=Temel Yayınları|sayfalar=12-13|url=https://www.academia.edu/40621304/Midhat_Pa%C5%9Fan%C4%B1n_H_at%C4%B1ralar%C4%B1_YILDIZ_MAHKEMES%C4%B0_ve_TA%C4%B0F_Z%C4%B0NDANI_Mirat_%C4%B1_Hayret_LA_PRESSE_ILLUSTREE_nramrar%C4%B1|erişimtarihi=31 Ekim 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221031074449/https://www.academia.edu/40621304/Midhat_Pa%C5%9Fan%C4%B1n_H_at%C4%B1ralar%C4%B1_YILDIZ_MAHKEMES%C4%B0_ve_TA%C4%B0F_Z%C4%B0NDANI_Mirat_%C4%B1_Hayret_LA_PRESSE_ILLUSTREE_nramrar%C4%B1|arşivtarihi=31 Ekim 2022|ölüurl=hayır}}</ref><ref>Akşin,Büyük Türkiye Tarihi (1600-1908) 3.Cilt s.168</ref> Sonrası Abdülhamid selefi olan amcası Sultan Abdülaziz'in öldürüldüğünden bahisle 27 Haziran - 29 Haziran 1881 tarihleri arasında Yıldız Sarayı'nın bahçesinde bir çadır kurdurdu. Suikast ve cinayetle suçladığı birçok kişiyi yargılattırdı. Ancak bu yargılamalar Abdülaziz'in ölümünün intihar mı cinayet mi olduğunu, cinayetse kimin/kimlerin nasıl işlediğini bulmak için değildi. Bu yargılamalar ile II. Abdülhamid hem saltanatı için tehlike olarak gördüğü kişileri yok etmek hem de V. Murad’ı halkın gözünden düşürerek yeniden tahta çıkarılma ihtimalini ortadan kaldırma peşindeydi.<ref>{{Kaynak|soyadı=Güç|ad=Anıl|başlık=I. Abdülhamid'in Yıldız'da Kurdurduğu Mahkeme Bir Kumpas Davası Olabilir mi?|tarih=23 Aralık 2018| url=https://onedio.com/haber/ii-abdulhamid-in-yildiz-da-kurdurdugu-mahkeme-bir-kumpas-davasi-olabilir-mi-854345<}}</ref> Bu sebeple tarihçi Uzunçarşılı'ya,<ref name=Taif/> araştırmacı [[Yaşar Şahin Anıl]]'a<ref>{{Kaynak|soyadı=Anıl|ad=Yaşar Şahin|başlık= Osmanlı Döneminde İki Dava Şeyh Bedreddin ve Midhat Paşa Davaları|yayıncı=Yapı Kredi Yayınları|yıl=1995|sayfalar=200-201}}</ref> ve o dönemlerde yaşayan Hırisantos adlı bir müellifin yazdığı eleştiriler<ref>Hrisantos, Midhat Paşa ve Rüfekâsının Muhâkemesi Hakkında Esbâb-ı Mûcibeyi Hâvi İʻâde-i Muhâkeme Lâyihası, Hilal Matbaası, Dersaadet, 1326 (1910/1911), s.16-55</ref> tarihçi Adem Korkmaz'ın<ref>{{Kaynak|soyadı=Korkmaz|ad=Adem|başlık=MİDHAT PAŞA’NIN HAYATI, İDARİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ (Doktora Tezi)|yayıncı=İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı|yıl=2016|sayfalar=505,506|url=https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/170466/yokAcikBilim_10136764.pdf?sequence=-1&isAllowed=y|erişimtarihi=29 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221129135639/https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/170466/yokAcikBilim_10136764.pdf?sequence=-1&isAllowed=y|arşivtarihi=29 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref> düşünceleri doğrultusunda sağlıklı bir yargılamanın yapıldığından söz edilemez ama aksi görüşler de bulunmaktadır.<ref>{{Kaynak|soyadı=Armağan|ad=Mustafa|başlık=Abdülhamid'in Balyoz'u|yayıncı=Mustafaarmagan.com yazarın kendi internet sitesi-Kanal 7 internet sitesi ve kapatılan Zaman Gazetesinde de aynen yayınlanmıştır.|tarih=30 Eylül 2012|url=http://www.mustafaarmagan.com.tr/genel/abdulhamidin-balyozu/|erişimtarihi=29 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221129141149/http://www.mustafaarmagan.com.tr/genel/abdulhamidin-balyozu/|arşivtarihi=29 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref> Yine tarihçi [[İsmail Hakkı Uzunçarşılı|Uzunçarşılı]]'ya göre Midhat Paşa, Yıldız Mahkemesi’nde yargılanan kişilerin en önemlisi Abdülhamid'in en çekindiği, halkın gözünden düşürmek istediği kişiydi.<ref name="Kocahanoğlu" /><ref name=Taif>{{Kaynak|soyadı=Uzunçarşılı|ad=İsmail Hakkı|başlık=Midhad Paşa ve Taif Mauhkumları|yıl=1950|yer=Ankara|sayfalar=1-4,128,135,160-161}}</ref> Diğer önemli isimler ise Sultan Abdülaziz döneminin saray yönetiminde aktif rol oynayan Rüştü Paşa, Damat Mahmut Celalettin Paşa, Hayrullah Efendi gibi kişilerdi. Bunların yanı sıra Sultan Abdülaziz’in cinayetiyle ve onun mallarının bir kısmını gasp etme suçlamasıyla yargılanan dönemin mabeyncisi Damat Nuri Paşa da yargılandı. Buna karşın sabık Sultan V. Murad ve annesi [[Şevkefza Sultan]] ise zaten hapiste tutulduklarından yargılanmadılar.<ref name="Göl">{{Kaynak|soyadı=Göl|ad=Hacer|başlık=Mehmet Nuri Paşa ve Yıldız Mahkemesi Savunması (s.390-418)|yayıncı=Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Sayı:67|yıl=2021|ay=Aralık|sayfalar=393,394|url=https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2089889|erişimtarihi=30 Ekim 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221030125901/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2089889|arşivtarihi=30 Ekim 2022|ölüurl=hayır}}</ref>

Mahkeme kurulunun başkanı Ali Sururî Efendi ve ikinci başkanı ise Rum asıllı Hristo Forides Efendi idi. Feriye Sarayı'nın görevlilerinden Pehlivan Mustafa, Cezayirli Pehlivan Mustafa ve Boyabatlı Pehlivan Hacı Mehmed ile Mâbeynci Fahri Bey, Ali Bey, Necib Bey, Midhat Paşa, Damat Mahmud Celaleddin Paşa ve Damat Nuri Paşa idama; Seyyid Bey ve Albay İzzet Bey de 10 yıl hapse mahkûm edildi. 9 Temmuz 1881 günü toplanan 25 kişilik bir temyiz kurulu tarafından tekrar gözden geçirildi. Bu kurulun üyeleri arasında [[Gazi Osman Paşa]] ve [[Ahmet Cevdet Paşa]] da vardı. 25 kişi arasından 15 kişi mahkemenin kararının aynen uygulanması, 10 kişi ise cezaların hafifletilmesi yönünde oy kullandı. Böylece onaylanmış olan idam cezalarını II. Abdülhamid, [[Taif]]'te çekilmek üzere müebbet hapse çevirdi. Taif'te zor koşullar altında hapis hayatı yaşayan Midhat Paşa ve Damat Mahmud Celaleddin Paşa 8 Mayıs 1884 gecesi muhafızları tarafından boğularak öldürüldüler.{{ref label|kitap11|I|}} Eski şeyhülislam [[Hasan Hayrullah Efendi]] de 1898'de gene Taif'te öldü.{{ref label|kitap11|I|}} Nuri Paşa suçsuzluğunu iddia etse de müebbet hapis cezası almaktan kurtulamadı.<ref>Göl,s.410</ref> Bu mahkeme ve özellikle Midhat Paşa'nın ceza alması [[Ahmet Hamdi Tanpınar]] tarafından da eleştirildi.<ref name="Korkmaz">{{Kaynak|soyadı=Korkmaz|ad=Ferhat|başlık=Yıldız Mahkemesi Karşısında Ahmet Hamdi Tanpınar|yayıncı=Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi|yıl=2012|sayı=22|url=https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1716400|erişimtarihi=30 Ekim 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221030125900/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1716400|arşivtarihi=30 Ekim 2022|ölüurl=hayır}}</ref> Böylece II. Abdülhamid kendine karşı olan muhalif kitleyi geçici süreliğine bertaraf etmiş oldu.

=== Toprak kayıpları ===
====Romanya, Sırbistan ve Karadağ'ın elden çıkması, Teselya'nın Yunanistan tarafından işgali (1878)====
[[Sırbistan Prensliği (1817-1882)|Sırbistan]], 1815 yılında özerklik kazandı. Bu özerklik, Ruslarla imzalanan [[Akkerman Antlaşması]] (1826) ve [[Edirne Antlaşması (1829)|Edirne Antlaşması]] ile teyit edildi. 1835 yılında Sırbistan'ın ilk anayasası kabul edildi. 1867 yılında ise Batılı ülkelerin baskısıyla Türk birliklerinin [[Sırbistan]]'daki bütün kalelerden çekilmesi üzerine Sırbistan, görünüşte özerk, ancak fiilen bağımsız bir yapıya kavuştu. [[Karadağ]] ise [[İşkodra]]'ya bağlı bir sancak olmakla birlikte Osmanlı hâkimiyeti için askerî harekât yapılmasına lüzum görülmeyen çorak bölgede ''vladika'' adlı yöneticiler kısmî bir özerklik yaşamakta olup 1852 yılında Rusların da desteğiyle [[Karadağ Prensliği]] adıyla bu özerkliğini resmiyete kavuşturmayı başarmışlardı. 1858 ve 1862 yıllarındaki Osmanlı-Karadağ savaşlarının sonucunda imzalanan belgelerde Karadağ'ın sınırları da belirlenmişti. Sırbistan ile savaş, başlangıçta Osmanlı ordularının başarısıyla sonuçlandı. Sırpların [[Niş, Sırbistan|Niş]], [[Pirot]] ve [[Sofya]] hedeflerine yönelik başlattıkları taarruzları durduran Türk birlikleri karşı taarruza geçti ve 1 Eylül 1876 tarihinde [[Aleksinaç Muharebesi]]'nde Sırpları kesin bir yenilgiye uğrattı. Ekim ayında Sırpların savunmasının tamamen çökmesi ve Osmanlı ordusuna [[Belgrad]] yolunun açılması üzerine Rusya, 48 saat içinde silahlı çatışmaların durdurulması hususunda Osmanlı Devleti'ne ültimatom verdi. Rus baskısına boyun eğmek zorunda kalan Osmanlı Devleti ateşkes yaptı. 15 Ocak 1877 tarihi itibarıyla Sırbistan ile savaşın ilk merhalesi kesin olarak sona erdi. Karadağ ile 18 Haziran 1876 tarihinde başlamış olan savaşta ise Osmanlı ordusu başarısız oldu. 18 Temmuz'da [[Niksiç Muharebesi]]'nde yenilgiye uğrayan Osmanlı ordusu geri çekilmek zorunda kaldı.

Balkanlarda ortaya çıkan buhranı çözüme kavuşturmak gayesiyle ve Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki eyaletlerinin idari şartlarını düzenlemek üzere Avrupa ülkelerinin baskısı ile [[İstanbul]]'daki Haliç tersanelerinde toplanan Tersane Konferansındaki başarısızlık, sonrasında Ruslarla [[Doksanüç Harbi|harbin]] çıkması üzerine hem Sırbistan, hem de Karadağ ile muharebeler de yeniden başladı. Osmanlıların neredeyse bütün birliklerini Ruslarla savaşa teksif ettikleri bir dönemde Sırbistan ve Karadağ'daki az sayıdaki birlikle savunmada kaldılar ve mağlup oldular. Sırplar 1878 yılında Niş, Pirot ve [[Vranje]]'yi ele geçirirken Karadağlılar da [[Nikšić|Nikşiç]], [[Podgorica]], [[Bar]] ve [[Ülgün]]'ü işgal ederek [[Adriyatik Denizi]]'ne çıktılar.<ref name=Çakır/>

Bu arada 93 Harbi öncesi ve başında Osmanlı himayesindeki [[Romanya Prensliği]], Osmanlının, Rumen Kralı [[I. Carol|I. Carol'un]] baştaki Osmanlı yanlısı tutumunu değerlendirememesi ve [[Kırım Harbi]]nin aksine Romanya'da savunma yapmak yerine Tuna boyunda savunma yapma stratejisi ardı ardına stratejik hataları karşısında<ref name="plevne"/> Rus işgaline uğramamak ve bağımsız olmak için Osmanlı aleyhine dönmüştü. Ruslarla 1877'de Bükreş'te anlaşıp ülke bütünlüklerine saygı gösterme, işgale uğramama şartlı olarak Rus kuvvetlerinin geçmesine izin verdi, fiilen Osmanlı'ya karşı bağımsızlığını ilan etti ve sonrasında Ruslar yanında savaşa girip Rusların ilerlemesine kendi askerleri ile katıldı. Öyle ki [[Plevne Savunması|Plevne Muharebeleri]]ne Rumen Kralı'da Rus İmparatoru ile birlikte ordusuyla iştirak etmiştir. Neticede savaş sonrası Ayastefanos ve Berlin Antlaşması ile hukuken de bağımsızlığı tanınarak Osmanlı'dan ayrılıp Kuzey [[Dobruca]]'yı da topraklarına katıp [[Romanya Krallığı]] olarak bağımsız bir devlet haline gelmiştir.

Bunlar sürerken Yunan Ordusu, beklenmedik şekilde savaş ilan etmeden Osmanlı'nın elindeki [[Teselya]]'yı işgal etti. Bölgedeki Osmanlı birlikleri Rus-Sırp-Romanya-Karadağ kuvvetleri ile savaşta olduğundan sayıca yetersizlikten bu işgale karşı koyamadı. Osmanlı Devleti 1878 yılında imzalanan [[Ayastefanos Antlaşması]] ve [[Berlin Antlaşması (1878)|Berlin Antlaşması]] ile Karadağ ve Sırbistan'ın bağımsızlıklarını tanıdığı gibi kaybettiği toprakların bu iki ülkeye ait olduğunu da kabul etti. Teselya'da Yunanistan'a verilmek zorunda kalındı.

Savaş neticesinde imzalanan Berlin Antlaşması'na göre Karadağ bağımsız olmuştur. 1879'dan itibaren Karadağ'la diplomatik ilişkilerin de başladığı bu dönemde ilişkilerde mühim bir mesafe kat edilmiştir. Balkan Savaşları'na kadar küçük sınır çatışmaları haricinde Osmanlı-Karadağ ilişkilerinde savaşsız bir dönem geçirilmiştir.<ref>Uğur Özcan, II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Karadağ Siyasi İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2012</ref>

====Arnavut Milliyetçi Hareketi ve Prizren Birliği (1878-1881)====
{{Ana|Prizren İttifakı}}
[[Dosya:Ali pasha i Prizrenska liga (1).jpg|sol|küçükresim|upright=1.14|[[Gusinyeli Ali Paşa]] (oturan, sol) [[Hacı Zeka]] (oturan, orta) ve diğer [[Prizren İttifakı]] üyeleri]]

93 Harbi sonrasında yenik düşen Osmanlı İmparatorluğu Sırbistan'a ve Karadağ'a toprak bırakmak zorunda kalmıştır. Ayastefanos Antlaşması ile Makedonya'yı da içine alan bir Bulgaristan Krallığı kurulması kararlaştırılmıştı. Diğer taraftan Sırbistan'da ele geçirdiği bölgelerdeki Arnavutları sürmeye başladı. Özellikle %70'i müslüman ve Osmanlı'nın pek çok savaşında yer almış son derece sadık vatandaşlarının haklarını koruyamaması, daha başka çeşitli bölgelerinde Sırbistan, Karadağ'a terk edileceği söylentileri Arnavut ve müslüman ahalide büyük bir hoşnutsuzluk yarattı. Bölgedeki halkın çeşitli kesiminden kişiler Osmanlı'ya hizmet vermiş veya müslüman halkça saygı gören 47 Arnavut beyinin başkanlığında Berlin Antlaşmasının hemen öncesinde 10 Haziran 1878'de toplandı. Prizren Ligi veya Prizren Birliği (İttifakı) adı verilen bir örgüt kurulması kararı aldılar. Örgüt Prizren Ulusal Savunma Komitesi Kararnamesi adlı bir beyanname yayımlayarak 18 Haziran 1878'de bölgenin Osmanlı İmparatorluğu'ndan koparılmaması, Osmanlı'nın toprak bütünlüğünün korunması bu amaçla Osmanlı'ya destek verilmesi yolunda Prizren Ulusal Savunma Komitesi Kararnamesini yayınladı.<ref name="Merrill229"/><ref name=gawry/> İlaveten Arnavutların yaşadığı vilayetlerin birleştirilmesinin istenmesi de kararlaştırıldı. Bunun ardından bölgedeki Arnavutlar silahlanmaya milis güç örgütlenmesine başladı. Her ne kadar ilgili örgüt bağımsız bir Arnavutluk kurulması amacıyla kurulmamışsa da çıkarılan metinde bu yönde Osmanlı'dan bölgenin alınması durumunda bir talep olacağı ima edilse de; [[Fraşirili Abdül Bey]] gibi bağımsızlık düşüncesinde olanlarda vardı ve bu hareketi destekleyen ve katılanlar arasındaydı. Temmuz'da Berlin Kongresi'nde kendi ve 60 kadar kişi birlik adına bir mektup yolladılar ve Arnavut olarak kendilerinin tanınmasını istediler.
{{Alıntı kutusu
| alıntı = ''"Türk olmadığımız ve olmak istemediğimiz gibi, bizi Slavlara, Avusturyalılara veya Yunanlara dönüştürmek isteyen herkese tüm gücümüzle karşı çıkacağız, Arnavut olmak istiyoruz."''
| kaynak = '''1878 Berlin Kongresi'nde İngiliz delegasyonuna Prizren Birliği'nce gönderilen muhtıradan bir alıntı'''<ref name="Merrill229">{{Kitap kaynağı|soyadı=Merrill|ad=Christopher|başlık=Only the nails remain: Scenes from the Balkan Wars|yıl=2001|yer=Rowman & Littlefield|yayıncı=Lanham |url=https://books.google.com/books?id=jVY2AAAAQBAJ&q=Serbian+historians+Islam&pg=PA229|isbn=9781461640417|sayfalar=229}}</ref>
| width = 35%
| align = right
}}
[[Dosya:League of Prizren Map.png|küçükresim|upright=0.91|sağ|Osmanlı İmparatorluğu içinde Arnavut kültürünün savunmasını destekleyen bir örgüt olan Prizren Birliği'nin birleşme otonomi istediği ve sonuna kadar savunulacağını belirttiği 4 eyaleti gösteren haritası.]]
Talepleri özellikle Bismark'ın Arnavut diye bir ulus yoktur burada olsa olsa coğrafi bir birlik olur sözleri ile dikkate dahi alınmadı. Bunun yanında Berlin Antlaşması ile Arnavut ve Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu [[Bar, Karadağ|Bar]], [[Podgorica]] ama en önemlisi [[Gusinye]] ve [[Plav]] çevresinin Karadağ'a bırakılmasına karar verildi. Bunun üzerine birlik bu anlaşma şartlarını kabul etmeyip silahlı mücadeleye girişmeye karar verdi. Öte yandan bu bölgenin devri Osmanlı'nın da istediği bir durum değildi. Fakat Rus birliklerinin, bu bölgelerin Karadağ'a katılması kesinleşmedikçe Doğu Rumeli'yi tahliye etmeyeceklerini öngören Rus ültimatomu karşısında Osmanlı'nın da başkaca bir çaresi kalmamıştı.<ref name=Frasheri>{{Kitap kaynağı |soyadı=Frashëri |ad=Kristo |editör-ad=Kristaq |editör-soyadı=Prifti |başlık=Historia e Popullit Shqiptar s.169|cilt=2 |yıl=2002 |yayıncı=Toena |isbn=9992716231 |dil=Arnavutça|kaynak=harv}}</ref> Osmanlı İmparatorluğu Berlin Antlaşması şartlarını kabul ettirmek için [[Mehmed Ali Paşa (müşir)|Müşir Mehmet Ali Paşa]] ve birliğin bildirisine imza atan ancak sonrasında birlikten ayrılan [[Abdullah Paşa Dreni]]'yi ikna için bölgeye gönderdi.
[[Dosya:Mehmed Ali Pasha.png|sağ|küçükresim|Yakova saldırısı neticesi öldürülen Müşir Mehmed Ali Paşa]]
[[Dosya:Abdyl Frashëri.jpg|sol|küçükresim|upright=0.68|Fraşirili Abdül Bey, 1880]]
93 harbindeki başarısızlıkları ve 1871'de bir Arnavut isyanını gidermedeki sert tutum ve davranışlarıyla zaten bölgede sevilmeyen Mehmet Ali Paşa tepki ile karşılandı. [[Yakova saldırısı]] diye bilinen olayda Abdullah Paşa Dreni ile birlikte bölge halkının Arnavut milislerin askerlere saldırısı ve çıkan çatışma sonucu öldürüldü.<ref name= gawry>{{Kitap kaynağı |soyadı=Gawrych |ad=George |başlık=The Crescent and the Eagle: Ottoman Rule, Islam and the Albanians, 1874–1913 |url=https://books.google.com/books?id=wPOtzk-unJgC |yıl=2006 |yayıncı=[[I.B.Tauris]] |isbn=9781845112875 |dil=İngilizce |kaynak=harv |erişimtarihi=30 Aralık 2021 |arşivurl=https://web.archive.org/web/20211120172310/https://books.google.com/books?id=wPOtzk-unJgC |arşivtarihi=20 Kasım 2021 |ölüurl=hayır }}</ref> Bu birliğin ilk saldırısı oldu. Osmanlı'nın Karadağ'a olan feragatini tamamlayamaması, 1878 kongresinden sonra bile ülkenin yüksek istikrarsızlığını uluslararası düzeyde vurgulamıştır. Selanik'ten Üsküp ve Ferizovik'e büyük askeri birlikler, birliğin üzerine gönderilse de Osmanlılar Prizren birliğinin üzerine genel isyan riski ve bölgedeki hoşnutsuzluğu arttıracağını düşünerek yürümedi, bu saldırıyı mantıksız başkaca işlere bağlayıp gizlemeyi tercih ettiler.<ref name="Frasheri"/> Ancak bu saldırı ve başarısı Fraşirili Abdül Bey gibi bağımsızlık yanlılarında istemlerinin güçlenmesine neden oldu.27 Eylül'de, Arnavutların yaşadığı tüm bölgelerin azami özerkliğe sahip tek bir vilayette birleştirilmesini, Arnavutça'nın bölgede resmi dil olarak kullanımı da içeren meclis kararları, talepleri İstanbul'da kardeşi [[Şemseddin Sâmi]]'nin sahibi olduğu Tercüman-ı Şark gazetesinde yayınlandı.<ref name="Frasheri"/><ref>Frashëri,Kristo Lidhja Shqiptare e Prizrenit 1878-1881 Akademia e Shkencave e Shqipërisë. Tiranë, 2012.(Çeviren Ali BERKTAY) Baskı İstanbul, Hazıran 2013</ref> Birlik sonrasında Gusinye ve Plav üzerine yönelen Karadağ birliklerine saldırdı. 9 Ekim-22 Kasım 1879 arasında birliğin yaptığı [[Velika Saldırıları]] başarısız oldu. Bununla birlikte bölgedeki Osmanlı yöneticilerinden gizli yardım alan birliğe üye ama bağımsızlık yanlısı olmaktan çok Osmanlı taraftarı muhafazakar kanattan olan [[Gusinyeli Ali Paşa]] komutasındaki Arnavut ve Osmanlı Milisleri 4 Aralık 1879'da [[Novšiće Muharebesi|Novšiće Muharebesi']]nde Karadağ ordusunu yenilgiye uğrattı. II. Abdülhamid ve Osmanlı kurmayları Ahmet Muhtar Paşa'yı Manastır üstü birliğin üzerine gönderse de Ahmet Muhtar Paşa barışçıl yollarla bu yerlerin devredilmesi gerektiğini belirten bir beyanname yayınlamakla yetindi.<ref>{{Kitap kaynağı|author=Savez društava istoričara Jugoslavije|başlık=Nastava povijesti|sayı=4|url=https://books.google.com/books?id=v8yRAAAAIAAJ|yıl=1983|yayıncı=Savez društava istoričara Jugoslavije|sayfa=187|alıntı=<!--Uspjeh na Novšiću ohrabrio je albanski bašibozulk, ulio im samopouzdanje. Uveličavajući pobjedu oni su tumačili Ikako ranije, u sastavu turske vojske i pod tuđom komandom, nijesu imaM sreće u bojevima sa Crnogorcima, a sada da su pokazali kako se mogu uspješno tući sa njima. Osnovni efekat boja na Novšiću bilo je jačanje pozicija Prizrenske lige, i praktično je zapečaćena mogućnost da Crnogorci dođu u posjed Plava i... Tek poslije krvoprolića na Novšiću, Muhtar-paša se oglasio proklamacijom stanovništvu Plava i Gusinja — da se tobože priklone rješenju ...-->}}</ref> Bu arada birlik Karadağ birlikleri ile 8 Ocak 1880'de [[Murino Muharebesi]]'ne girişti. Her iki tarafta zafer ilan etse de muharebe sonuçsuz kaldı. Bu kanlı mücadeleler ve direniş karşısında 1880'de Osmanlı İmparatorluğu ve büyük güçler Berlin Antlaşmasında revizyon için pazarlığa oturdu. İtalyan temsicilsi Plav ve Gusinye'nin Osmanlı'da kalması karşılığında sahildeki Katolik Arnavut kabilelerine ait Hot ile Kelmendi’nin bir kısmının Karadağ'a verilmesini talep etti. Ancak bunun haberini alan bölgedeki Katolik Arnavutlar, İşkodra'daki Fransız konsolosluğuna Osmanlı Sultanına bağlı olup asla bu durumu kabul etmeyecekleri ve silahlı direnişle karşı koyacaklarını belirtir bir mektup yazdılar.<ref>BARTL, Peter; Milli Bağımsızlık Hareketleri Esnasında Arnavutluk Müslümanları (1878-1912); (Çeviren Ali TANER) Bedir 1998, s.204-205</ref> Bunun üzerine Haziran 1880'de Berlin'de tekrar toplanan büyükelçiler, bu defa Ertem'e göre Osmanlıların teklifi ile<ref name=Ertem/> müslüman Arnavutların yaşadığı [[Ülgün]] kasabasının Karadağ'a verilmesini kararlaştırdılar ki bu sırada İngiltere'deki seçimleri Gladstone kazanmıştı. Birlik bunu da kabul etmedi,Ülgün'de direniş örgütledi. Osmanlılar da, Ülgün'ü Arnavutlardan teslim almayıp işi geciktirme sakınma peşindeydi.<ref>{{Kitap kaynağı|başlık=Istorijski glasnik: organ Društva istoričara SR Srbije|url=https://books.google.com/books?id=kuvTAAAAMAAJ|yıl=1989|yayıncı=Društvo|sayfa=12}}</ref> Ancak Gladstone Osmanlı Devleti'ne derhal Ülgün'ü Karadağ'a teslim etmesi aksi takdirde İngiltere önderliğindeki uluslararası donanmanın [[İzmir]]'i işgal edeceğini bildirmiştir. Birde gemilerini Ülgün ve Osmanlı İmparatorluğu üzerine göndermiştir.<ref name=Ertem>Ertem, Ramiz, TSK Tarihi Balkan Harbi Garp Ordusu Karadağ Cephesi, Cilt III, Ankara, 1984,s.5-6</ref><ref>{{Kitap kaynağı|soyadı1=Vickers|ad1=Miranda|başlık=The Albanians: A Modern History|tarih=28 Ocak 2011|yayıncı=I.B.Tauris|isbn=9780857710253|url=https://books.google.com/books?id=QnYAAwAAQBAJ&pg=PA35}}</ref> Osmanlı İmparatorluğu bunun üzerine Ülgün ve birliğin üzerine asker göndermek mecburiyetinde kalmıştır. Müşir [[Derviş İbrahim Paşa]] komutasında Osmanlı birliklerince girişilen 1881'e kadar devam eden çatışmalar ve 22 Kasım 1880 [[Ülgün Muharebesi]], 16-20 Nisan 1881'deki [[Slivova Muharebesi]] neticesinde birlik dağıtılmış liderleri tutuklanmıştır. Neticede Ülgün Karadağ'a verildi, Plav ve Gusinye ise Osmanlı'da kaldı. 1913 yılında I. Balkan Savaşı'nda Karadağ tarafından işgal edilip elden çıkana kadarda kalmaya devam etti. Öte yandan Karadağ'daki gazeteler ittifakın hızla Osmanlıca Gladstone'un tehdit baskısı ile girişilen operasyonlar neticesi dağıtılması ve bu olaylar akabinde Osmanlıları ve Arnavutları (Prizren İttifakını) Berlin Antlaşması ile kendilerine verilen toprakları vermemek ve büyük güçleri kandırmak için danışıklı oyun tertip etmekle itham etti.<ref name="Hadri1976">{{Kitap kaynağı|soyadı=Hadri|ad=Ali|başlık=Kosova|url=https://books.google.com/books?id=JUEBAAAAMAAJ|yıl=1976|yayıncı=Enti i Historisë së Kosovës|sayfa=141|alıntı= Uvodnicar zakljucuje da je ovo, u stvari, Portina igra u ime Arbanaske lige. „Danasnja predaja Ulcinja dokazuje da sav tzv. otpor arbanaski i ta strasna Arbanaska liga sa kojom je Turska operisala i oio svijet zavaravala — nije upravo nista ....„kao tragičan pad arbanaških lavova mada je ustanak i predaja samo jedna smiješna komedija.}}</ref> Bununla birlikte ittifakın muhafazakar kanadını temsil eden Arnavut [[Gusinyeli Ali Paşa]] sonrasında II. Abdülhamid tarafından affedilip serbest bırakılıp bulunduğu yerde Gusinye muhafızı, [[İpek, Kosova|İpek]] [[Mutasarrıf]]ı yapılmıştır. İttifakın bağımsızlık yanlısı kanadını temsil eden Arnavut bağımsızlığını savunan Fraşirili Abdül Bey ise mahkemede yargılanıp ölüm cezası alsa da II. Abdülhamid cezayı hapse çevirdi, 1886'da sağlık nedenleri ile de affetti. Sonrasında kendi İstanbul [[Şehremaneti]] üyeliğine getirilmiştir.<ref name="Gawrych8081">{{Kitap kaynağı|soyadı=Gawrych|ad=George|başlık=The Crescent and the Eagle: Ottoman rule, Islam and the Albanians, 1874–1913|yıl=2006|yer=Londra|yayıncı=IB Tauris|url=https://books.google.com/books?id=wPOtzk-unJgC&q=Abdul|isbn=9781845112875|sayfalar=80-81}}</ref> II. Abdülhamid pek çok Arnavut'u üst düzey görevlere getirmiş ve askeriyeye almıştır. İlk Arnavut ulusal hareketi bu şekilde sona erdirilmiştir ancak bu olaylar bir kısım Arnavutların zaman içinde zayıflayan Osmanlıya karşı cephe alması ve bağımsızlık taleplerinin de önünü açmıştır. II. Abdülhamid'in tahttan ayrılması ardından 1909'da bölgede tekrar Arnavut isyanları patlak verecektir.

====Kıbrıs'ın İngiltere'ye kiralanması (1878)====
{{Ana|Britanya Kıbrısı}}
[[Dosya:Hosting the British flag at Nicosia.jpg|küçükresim|upright=0.68|sağ|<small>12 Temmuz 1878 tarihinde [[Lefkoşa]] burçlarına ilk kez Birleşik Krallık bayrağının çekilmesi.</small>]]
[[Dosya:Nicosia Greeks blessing British flag.jpg|küçükresim|upright=0.68|left|<small>İngiliz ordusu Kıbrıs'a ayak basar basmaz Lefkoşa'daki Kykko Manastırı'nın bahçesindeki St. Procopios Kilisesi'nde İngiliz bayrağını kutsayan Rum rahipler.(1878)</small>]]

Mayıs 1878'de Osmanlı Devleti'ne resmen başvurmuş olan Birleşik Krallık, Kıbrıs'ın kendilerine verilmesi için bir anlaşma yapılmasını istedi.<ref name="uçarol">Uçarol, Rifat, Siyasi Tarih, Der Yayınları, 3. Basım, s. 347-351</ref>{{ref label|kitap23|Ş|}} Ayastefanos Antlaşması yerine Rusya'yı daha Osmanlı lehine anlaşmaya ikna edebileceklerini de belirttiler. Osmanlı Dışişleri Bakanı Saffet Paşa, Birleşik Krallık'ın isteklerini yumuşatmak istediyse de İngiliz elçi gerekirse Kıbrıs'ı zorla işgâl edebileceklerini söyleyerek Osmanlı'yı tehdit etti.<ref name="uçarol" /> Bu tehdidin ardından anlaşmanın en geç 3 Haziran 1878 akşamına kadar yapılması için Osmanlı'ya yönelik baskı arttırıldı. Baskılar neticesinde Osmanlı, anlaşmayı kabul etti.<ref name="uçarol" /> Osmanlı Devleti ile Birleşik Krallık arasında Kıbrıs'ın yönetiminde değişiklik yapılmasını öngören anlaşma 4 Haziran 1878'de imzalandı.<ref name="uçarol" /> 7 Temmuz 1878'de de İngilizlerin Kıbrıs'a asker çıkarmalarına izin veren emir çıkarıldı.<ref name="uçarol" /> Böylece 12 Temmuz 1878'de Kıbrıs'a asker çıkaran İngilizler, Kıbrıs'taki Osmanlı bayrağını indirip yerine kendi bayraklarını çektiler.<ref>Yüksel, Dilek Yiğit, Kıbrıs Türk Millî Mücadelesi, ÇTTAD, VIII/18-19, (2009/Bahar-Güz), s. 162</ref> Böylelikle her ne kadar "geçici" olacağı söylense de Kıbrıs tamamen İngilizlere bırakılmış oldu.<ref>Bardakçı, Murat, "Enver", Türkiye İş Banası Kültür Yayınları, s. 63</ref>

Bununla birlikte İngiltere Osmanlı İmparatorluğu'na karşı sözünü tutarak daha Osmanlı lehine olan ve Balkanlarda Makedonya'yı büyük ölçüde Osmanlı'ya bırakan bağımsız ve büyük bir Bulgaristan Krallıği yerine şeklen Osmanlıya bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurduran Bulgaristan'ı ikiye bölen Erzurum, Doğubayazıd'ın Osmanlıya geri iadesini sağlayan Berlin Antlaşması'nı Ruslara kabul ettirtmiştir.
Kıbrıs’ın İngilizlere teslim edilişinden iki yıl sonra, 1880 tarihinde, [[Altın Post Şövalyeleri Tarikatı]] tarafından, II. Abdülhamid’e şövalyelik nişanı verilmiştir.<ref>Perthes, J. (1909) ”Almanach de Gotha 1909” s.99-100</ref>

II. Abdülhamid'in iktidarının ardından [[I. Dünya Savaşı|Birinci Dünya Savaşı]]'nda Osmanlı Devleti'nin İngilizlere karşı savaşa girmesi neticesi 1914'te Kıbrıs, Büyük Britanya Krallığı tarafından ilhak edilecektir.

====Avusturya-Macaristan'ın Bosna-Hersek'i işgali (1878)====
{{Ana|Avusturya-Macaristan'ın Bosna-Hersek'i işgali|Avusturya-Macaristan yönetiminde Bosna-Hersek|Bosna Krizi}}
[[Dosya:Gefecht bei Jaice 1878.jpg|küçükresim|sağ|<small>Karl Pippich tarafından resmedilen Žepče (Sebze) Muharebesi (1878)</small>]]
[[Dosya:Storming of the castle of Sarajevo 1878.JPG|küçükresim|sağ|upright=0.91|<small>İşgale tepki gösteren Osmanlı'ya bağlı direnişçilerce savunulan Saraybosna'ya hücum eden Avusturya-Macaristan Ordusunu resmeden çizim (1878)</small>]]
[[Dosya:Sarajevo_1878..jpg|küçükresim|upright=0.91|sağ|<small>İngiliz gazetelerinde çıkan sivil halkın Boşnakların Saraybosna sokaklarında Avusturya-Macaristan Ordusuna karşı çatışması ve direnişini resmeden grafik (1878)</small>]]
Bosna-Hersek esasında 18. yüzyıldan başlayarak uzun bir zaman boyunca Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Arşidüklüğü arasında çatışmalara konu olmuş bir yerdir. Ancak Avusturya İmparatorluğu 18. yüzyılda burayı alma yönündeki tüm girişimlerinde başarısız olmuştu. Sonrasında halefi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kurulduğunda Osmanlı ile ılımlı ilişkiler kurmayı tercih ettiğinden Bosna sorunu uzun bir süre iki devlet arasında gelmedi.

Bosna'da Müslüman beyler, Hristiyan köylülerin sorumlu olduğu çiftlik ürünleri ve hayvanlar üzerindeki çeşitli vergilerin yanı sıra, her bir köylünün mahsulünün bazen yarısı kadarını almaktaydı. Ayrıca, mütesellimler, kalan verim üzerinden ek vergiler alırlardı. 1874 mahsulünün başarısızlığı ve köylülerin kötü durumu ve Panslavizm ve Pansırbizm'deki dış etki ve ayrıca Avusturya'nın daha fazla Güney Slav topraklarındaki özlemleri, bölgedeki Sırpların isyanı ile 1875'de Hersek İsyanı denen isyanın patlamasına neden oldu.<ref>{{Kaynak|soyadı=Reid|ad=James J.|başlık=Crisis of the Ottoman Empire: Prelude to Collapse 1839-1878|url=https://books.google.com/books?id=Zgg6c_Ndtu4C|yıl=2000|yayıncı=Franz Steiner Verlag|isbn=978-3-515-07687-6|sayfalar=309,310|erişimtarihi=17 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221024094625/https://books.google.com/books?id=Zgg6c_Ndtu4C|arşivtarihi=24 Ekim 2022|ölüurl=hayır}}</ref> Bu isyan sürerken Osmanlı Balkanlarda Rusların desteklediği Slavların çıkardığı Bulgar isyanı ve kendi özerk Sırbistan ile Karadağ Prensliklerinin ayaklanmaları ile uğraşmaktaydı. Osmanlı devleti Rusya ile savaşa doğru yürürken, Kırım Savaşı'ndaki durumun aksine Rusya diplomatik alanda Osmanlı'nın bu defa elini kolunu bağlayacak önemli hamlelerde bulundu. En başta 1815 Viyana Konferansı sonrası Osmanlı Devletinin Slavlara karşı toprak bütünlüğünü korumaya yönelik politikasını ne olursa olsun Balkanlarda Slav birliğini engelleme şeklinde değiştiren Avusturya Macaristan dışişleri bakanı Kont Andrassy'e ulaştılar.<ref name="Yoğurtçu" /> Osmanlı Devleti ile büyük güçler arasında Tersane Konferansı daha sürerken 15 Ocak 1877'de Avusturya Macaristan ile Rusya olası bir Osmanlı Rus Savaşı'nda, Rus galibiyeti halinde Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan'a verilmesi ve karşılığında Avusturya-Macaristan'ın tarafsız konumda kalması; Balkanlarda tek ve büyük bir Sırp veya Slav devleti kurulmayacağı konusunda [[Budapeşte]]'de Peşte Antlaşması diye bilinen gizli bir antlaşma imzaladılar.<ref>{{Kaynak|soyadı=Beydilli|ad=Kemal|başlık=“Avusturya”|yayıncı=Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Diyanet İslam Ansiklopedisi|yer=İstanbul|yıl=1991|cilt=4|sayfalar=175|url=https://islamansiklopedisi.org.tr/avusturya|erişimtarihi=17 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221117235820/https://islamansiklopedisi.org.tr/avusturya|arşivtarihi=17 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref><ref>{{Kaynak|soyadı=Kocabaş|ad=Süleyman|yıl=1986|başlık=Avrupa Türkiyesi’nin Kaybı ve Balkanlarda Panslavizm|yer= İstanbul|yayıncı=Vatan Yayınları|sayfalar=74}}</ref> Rusya bunun gibi Almanya ve diğer ülkelerle de tarafsızlık yolunda sözlü anlaşmalar yapıp savaşa girişinde başarısını diplomatik alanda garantilemek istemiş ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuştur.<ref name="Yoğurtçu">{{Kaynak|soyadı=Yoğurtçu|ad=Esra|başlık=Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan tarafından İşgalinin Osmanlı Basınına Yansıması (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi)|yayıncı=Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü|sayfalar=25,32,33-37|yıl=2021|url=https://acikerisim.sakarya.edu.tr/bitstream/handle/20.500.12619/96734/T09513.pdf?sequence=1&isAllowed=y|erişimtarihi=17 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221117235826/https://acikerisim.sakarya.edu.tr/bitstream/handle/20.500.12619/96734/T09513.pdf?sequence=1&isAllowed=y|arşivtarihi=17 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref> Netice olarak Rusya Osmanlı devletine savaş ilan edip 93 harbi sürerken Hersek isyanı bastırıldı ancak 93 harbi ağır Osmanlı yenilgisi ile sonuçlandı. Ayastefanos antlaşması Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. Ancak bu antlaşmaya İngiltere kadar Avusturya-Macaristan'da tepki gösterdi. Zira Rusya aralarında imzaladıkları Peşte Antlaşmasına aykırı davranmış, Büyük Bulgaristan’ı kurmuş, Avusturya’nın Selanik yolunu kesmeye çalışmış ve Karadağ’ın sınırlarını Avusturya-Macaristan aleyhine olacak şekilde genişleterek Avusturya’nın Adriyatik’e çıkışının iyice engellemiştir. Ayrıca savaş öncesinde aralarında yaptıkları Budapeşte Antlaşması’na göre Bosna-Hersek’i kendine verecekken, Ayastefanos Antlaşması ile burası Rusya ve Avusturya’nın gözetiminde özerklik kazanmıştı. Bütün bu nedenlerden ötürü Avusturya-Macaristan, Rusya’ya tepkili idi. Bundan oda İngiltere ile birlikte bu antlaşmanın iptalini istiyordu.<ref name="Yoğurtçu" />

Netice olarak Avusturya-Macaristan, zaman kaybetmeden İstanbul’a bir diplomatını gönderdi. İngiltere’nin Kıbrıs’ı istediği gibi İstanbul Hükûmeti’nden Bosna-Hersek’i direkt olarak talep etti. Bunun aksi olursa da Balkanlar’daki Sırbistan, Bulgaristan ve Karadağ’ın sınırlarının daraltılmasında Osmanlı Devleti’ne destek sağlamayacağını bildirdi. Ancak Babıali ve II. Abdülhamid bu teklifi reddetti.<ref name=Yoğurtçu/> Bununla birlikte İngiltere, Osmanlı'dan Kıbrıs'ı alma karşılığı Berlin Kongresi planını çoktan hazırlamıştı. Rusya ve Avusturya Macaristan ile İngiliz dışişleri bakanları bir araya gelip kongrede neler yapılacağının planını kurmuşlardır. Buna göre İngiltere Osmanlı'ya yardım ederken 4 Haziran 1878 tarihli İngiltere- Avusturya-Macaristan ile yapılan gizli antlaşmada ise Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından işgal edilmesi durumunda İngiltere karşı gelmeme garantisi vermiştir.<ref name=Yoğurtçu/>

Kongreye katılan devletler Berlin Kongresine normal şekilde başbakan ve dışişleri bakanlarını temsilci göndermişlerdir. Ancak Osmanlı Devleti’nde ise durum hiç böyle olmamıştır. Abdülhamit sadece bir diplomat ve bir Paşayı, Osmanlı’yı temsil için göndermiştir. Bunun II. Abdülhamid’in hatalarından biri olduğu iddia edilmektedir. Neticede İngiltere-Avusturya Macaristan ve Rusya arasındaki anlaşmalar gereği planlanan senaryo Temmuz ve Haziran 1878'de Büyük Güçler tarafından düzenlenen Berlin Kongresinde sahneye kondu. Daha başında Bismark Osmanlı delegesine esasında gerçekleri belirtecek şekilde şunu söyledi. ''“Kongre’nin Osmanlı Devleti için toplandığını zannederek kendinizi aldatmayınız. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan Ayastefanos Antlaşması Avrupa devletlerinin menfaatlerine dokunan bazı maddeleri ihtiva etmeseydi, olduğu gibi bırakılırdı.”''<ref name=Yoğurtçu/> Avusturya Bosna Hersek konusunda güvenlik çekincelerinin olduğunu belirtti. Sırbistan ve Karadağ'ın bölgede genişlemesini Bosna Hersek'i kendine kadar bölgesindeki Slavları kışkırtacağını düşündüğünü, Hersek İsyanı gibi çıkacak benzer bir isyanın kendine sorun olacağını belirtti.<ref name=Yoğurtçu/> Avusturya Bosna-Hersek'te kendi askerlerinin olması için Osmanlı'ya ve İngiltere'ye talepte bulundu. Rus temsilcilerinde de Bosna Hersek ve Yeni Pazar sancaklarına Avusturya'nın asker göndermesine itiraz etmeyeceğini belirtmesi bunu Avusturya Macaristan'ın yapabileceğinin Rus temsilcisi Gorçakofça bildirilmesi ile<ref name=Çakmak/> kongreden Bosna-Hersek'e Avusturya-Macaristan'ın asker göndermesi hususunda karar çıktı. Osmanlı delegelerinin ısrarı üzerine, Avusturya-Macaristan ile Osmanlı bir protokol imzalamıştır. Osmanlı sultanının hükümranlığının -semboliken de olsa-bölgede devam edeceği şartını Avusturya kabul etmiştir. Bosna-Hersek Avusturya idaresine geçmiştir. Kısacası Habsburglular Bosna'yı işgal etme hakkını elde etmiştir. Bosna-Hersek için en acı gerçek yönetimin değişmesi; tüm idari kurumların farklı bir sistem ile yönetilecek olmasıdır.<ref name=Yoğurtçu/>

Neticede Bosna-Hersek hukuki olarak Osmanlı'nın bir parçası olarak kalmaya devam etti ancak fiilen elden çıkmış Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na devredilmiş oldu ayrıca Avusturya-Macaristan [[Yeni Pazar Sancağı]]'nda da garnizon tutma hakkını elde etti. Bununla birlikte Müslümanlar Boşnak ve Arnavutlar, Babıali'den desteksiz Bosna Hersek'te bu işgale direnmeye çalıştılar. İşgal 29 Temmuz 1878'de; Avusturya Macaristan İmparatorluğunun 28 Temmuz 1878’de, Avusturya- Macaristan Hükûmeti Bosna-Hersek hakkında bir beyanname yayınlayarak askerlerinin sınırı geçmek üzere olduklarını, bunu, düşman sıfatıyla değil, fakat Bosna-Hersek’i ve bunlara sınır olan Avusturya- Macaristan arazisini uzun yıllar boyunca huzursuzluk içinde bulundurmuş olan kötülükleri ortadan kaldırmak üzere yapacaklarını belirtir beyanname yayınlanması akabinde başlamasına karşın Avusturya-Macaristan işgal kuvvetleri komutanı General Filipoviç, Hersek’in merkezi olan [[Mostar]] kasabasını şiddetli çatışmalardan sonra ele geçirmiştir . Bu mağlubiyete rağmen, halkın Avusturya yanlısı olmaması sonucu birçok Bosnalı, İmparator’un askerine karşı gelmeye devam etmiştir. General Filipoviç'in ordusu, Müslümanların ciddi direnişiyle karşılaşmış ve [[Doboj]], [[Žepče]] (Sebze), [[Maglaj]] şehirlerine girebilmek için kuzeyde çatışmalara girip önemli kayıplar vermiştir. Maglaj şehrinde Avusturya ordusu ile Boşnaklar arasında ciddi çarpışmalar olmasına rağmen, Avusturya ordusu, 5 Ağustos’ta bu şehri, 8 Ağustos’ta da Zepçe’yi işgal etti. Bu sırada Babıali, Bosna’daki askeri temsilcilerine Avusturya-Macaristan askerlerini dostça karşılamaları talimatını göndermişti, fakat birçok Türk komutanı, bu talimatın aksine hareket etti. Bu suretle, direnişçilerin sayısı gittikçe çoğaldı. Hristiyanlardan birçok kimse ve Müslüman Arnavutlar direnişçilerin saflarına katıldılar. Böylece Avusturyalılara karşı mücadele eden vatanseverlerin sayısı yüz bine yaklaşmıştı.<ref name=Çakmak/> [[Gračanica|Graçanik]], Biskova Hanı’nda ve [[Tuzla, Bosna-Hersek|Tuzla]]’da önemli çarpışmalar oldu. Wurtemberg Dukası’nın emrindeki tümen üç günlük şiddetli bir çarpışmadan sonra, [[Travnik]] ile [[Saraybosna]] arasındaki direnen mevzileri ancak zorlayabildi. Duka sonrası bu şehirlerden Travnik’i mukavemetsiz işgal etti. Avusturya işgal ordusunun büyük kısmı 18 Ağustos’ta Saraybosna’nın önüne geldi. Şiddetli sehrin içinde bile sokak sokak süren bir çatışmadan sonra 19 Ağustos’ta Saraybosna şehrine büyük kayıplar vererek girdi.General Zach komutasındaki Avusturyalılar 19 Eylül’de [[Bihaç]]’ı hücumla ele geçirdi. Başka bir yönde General Szapary Ağustos ayı sonunda Doboj şehrine girdi. Eylül sonlarına doğru [[Biyelina]] müstahkem şehri ile Tuzla kasabası Avusturya askerlerinin eline geçti. Sonbaharın ilk günlerinde mukavemetin şiddeti, yavaş yavaş durmaya başlamıştı. Ancak kırsalda süren direnişle de bütün Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan Devleti tarafından ele geçirilmesi 28 Ekim 1878‘e kadar ancak tamamlanabilmiştir.<ref name=Çakmak>{{Kaynak|soyadı=Çakmak|ad=Zafer|başlık=Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna-Hersek’i İşgali ve Sonrasında Osmanlı Devleti İle Yaptığı Antlaşma (s.16-20)|yayıncı=Doğu Bölgesi Araştırmaları Cilt:1 Sayı:4|yıl=2003|sayfalar=17,18|url=https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/758242|erişimtarihi=17 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221117235822/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/758242|arşivtarihi=17 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref>

1908'de 2.Meşrutiyet sonrası Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etmesi akabinde [[Bosna Krizi]] sonrasında Avusturya Macaristan Imparatorluğu zaten askerini bulundurduğu Bosna Hersek'i rakibi gördüğü Sırbistan'ın işgal etme tehlikesinin ortada olduğundan bahisle artık fiilen değil, resmi olarak da topraklarına katıp ilhak etmiştir. Böylece Osmanlı İmparatorluğu Bosna-Hersek'i tümden kaybetmiştir. Birinci Dünya Savaşı akabinde ise buraları Sırbistan'ın eline geçecektir.

====İran'a Kotur ve çevresinin terki (1878-1879) ====

İran'da [[Nasıreddin Şah]]'ın kardeşi olan Mülk-i Ara Abbas Mirza, kardeşi tarafından sevilmezdi, bilhassa babalarının ölümü üzerine Nasireddin Şah ona karşı düşmanlığını daha fazla belli etmeye başlamıştı. Tahtını sağlama almak isteyen abisinin kendini öldürme riski altında İngiltere ve Rusya'nın desteklediği Abbas Mirza ülkeden kaçmak zorunda kalmış ve önce Osmanlı İmparatorluğu'nda Bağdat'a sonra 1852'de İstanbul'a gelmiştir. Nasireddin şah kardeşi için Sultan Abdülaziz'le konuşmuş ve Sultandan Şehzadenin huduttan uzak tutulmasını, Halep veya Diyarbakır'a gönderilmesini istemiş, iki tarafta bu şekilde anlaşmıştır. Ancak sonrasında Nasireddin Şah, Bağdat'a gitmiştir. 93 Harbinde Osmanlı'nın endişesi savaş sürerken İran'ın Rus tarafını tutması ve tarafsız kalmayacağı korkusu olmuştur. İran, Nasireddin Şah'ın Bağdat'tan çıkarılması şartını ileri sürmüştür. İngiltere'de İran'dan Rusya yanında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı cephe almamasını 1878'de talep etmiş, Nasireddin Şah “Osmanlı Devleti Abbas Mirza'yı Bağdat'tan sürdüğü takdirde Rusya ile bir anlaşma yapılmayacaktır" cevabını vermiştir.Bunun üzerine Abbas Mirza Tahran'a can güvenliği garanti şartlı Osmanlı'ca II. Abdülhamid tarafından geri gönderilmiştir. Bir müddet sonra abisince Zencan Valiliğine tayin edilmiştir.<ref>{{Kaynak|soyadı=Çabuk|ad=Fehminaz|başlık=II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı-İran İlişkilerinde Kürt Aşiretleri Meselesi|yayıncı=İksad Yayınevi|yıl=2019|url=https://iksadyayinevi.com/wp-content/uploads/2020/02/II.-ABD%C3%9CLHAM%C4%B0T-D%C3%96NEM%C4%B0NDE-OSMANLI-%E2%80%93-%C4%B0RAN-%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0NDE-K%C3%9CRT-A%C5%9E%C4%B0RETLER%C4%B0-MESELES%C4%B0.pdf|sayfalar=59|erişimtarihi=15 Kasım 2022|arşivurl=https://web.archive.org/web/20221104053447/https://iksadyayinevi.com/wp-content/uploads/2020/02/II.-ABD%C3%9CLHAM%C4%B0T-D%C3%96NEM%C4%B0NDE-OSMANLI-%E2%80%93-%C4%B0RAN-%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0NDE-K%C3%9CRT-A%C5%9E%C4%B0RETLER%C4%B0-MESELES%C4%B0.pdf|arşivtarihi=4 Kasım 2022|ölüurl=hayır}}</ref>

Osmanlı 93 Harbinde yenilince Berlin Antlaşmasında İngilizlerin araya girmesi ile [[Eleşkirt]] Ovası ve Doğubayazıt'ı geri vermeyi Ruslar kabul etmişti. Ancak Berlin Antlaşması'na İran'dan bir temsilci katılmıştı. Ruslar için stratejik öneme sahip kendi toprakları içinde sorun teşkil edebilecek Kotur şehrinde Osmanlı varlığını kabul etmek istemiyordu. Burası İran ile Osmanlı arasında da sınır anlaşmazlığında sorunlardan biriydi. Ruslar, Berlin anlaşmasına gözlemci gönderen İran'dan yana tavır alarak ellerindeki [[Doğubayazıt]]'ı ancak İran'a bu şehir ve çevresindeki köylerin Osmanlıca verilmesi karşılığında teslim edeceğini bildirdiler. Osmanlı Rus şartını bunun gereği olarak Kotur ve 18 köyü İran'a bırakmayı kabul edip, 1879'da burayı boşalttı. İran, [[Kotur]] ve çevresindeki 18 köyü böylece almış oldu; Ruslar'da işgal ettikleri Doğubayazıt'ı Berlin Antlaşması gereği Osmanlı'ya geri verdiler.<ref name=":iran">Yiğit,Duygu,93 Harbi Osmanlı-İran İlişkileri ve Kotur Meselesi (Yüksek Lisans Tezi),Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ,2019,s.105</ref> Böylece kötü durumdaki Osmanlı İmparatorluğu, İran'a karşı da toprak kaybetmiş oldu.


== Kaynakça ==
== Kaynakça ==

Sayfanın 15.37, 10 Şubat 2024 tarihindeki hâli

Bu madde II. Abdulhamid'in erken dönem padişahlığında yaşanan tarihi olayları ele almaktadır.

Küçük imtiyaz madalyası‎

Tahta çıkışı ve I. Meşrutiyet

II. Abdülhamid tahta geçmeden hemen önceki Osmanlı toprakları. Bu haritada gözüken Mısır, Sudan, Habeş vilayetleri (Eritre, Cibuti, Kuzey Somali toprakları), Tunus, Sırbistan, Karadağ, Dobruca ile birlikte Romanya, Bulgaristan, Girit, Kars, Batum, Ardahan, Bosna-Hersek ve Kotur şehri, onun döneminde kaybedildi.
1876 Eylül'ü Eyüp Camii'nde kılıç kuşanma töreninde II. Abdülhamid, saltanat kayığı ile Haliç'i geçip Eyüp Camii'ne ulaşmasını gösteren çizim
Meclis-i Mebusan'ın açılışı, 1876

Amcası Abdülaziz'in 1876'da tahttan indirilmesi ve şüpheli şartlarda ölümü, ağabeyi V. Murad'ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhi çöküntü geçirdiği iddiasıyla[1] tahttan indirilerek Çırağan Sarayı'na hapsedilmesi olaylarına şahit oldu.[M] 31 Ağustos 1876'da İkinci Abdülhamid ismi ile padişah ilân edildi ve 7 Eylül günü Eyüp'te kılıç kuşandı.[2]

Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu büyük bir buhrandaydı. 1871'de Âli Paşa'nın ölümünden sonra saray ile Bâb-ı Âli arasındaki çekişme alevlenmiş, 1875'te devlet, borçlarını ödeyemez hâle düşerek Ramazan Kararnamesi ile moratoryum ilan etmiş, Rusya'nın başını çektiği panslavizm akımının etkisiyle, Osmanlı'ya bağlı özerk gözüken ama fiilen bağımsız şekilde hareket eden Sırbistan ve Karadağ'ın da kışkırtma ve yardımlarıyla Balkanlar'da millî isyanlar baş göstermişti.[3] Yurt içinde Genç Osmanlılar denilen kesimde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilânı fikri tartışmaya açılıyordu.[4] Ağabeyinin yerine tahta geçirildikten sonra ilk başta V. Murad döneminin Sadrazamı Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa'yı Aralık 1876'ya kadar sadrazamlıkta tutsa da daha sonra 20 Aralık 1876'da istifası üzerine, kendinden hoşlanmasa da bazı kesimlerde devletin içinde bulunduğu bunalımın onun tarafından aşılabileceği iddia edildiğinden[I] bir de verdiği taahhüt uyarınca[M] her iki saltanat değişiminin mimarı olan Midhat Paşa'yı sadrazam yapmak zorunda kaldı.[5]

Yine II. Abdülhamid, tahta geçtikten sonra Midhat Paşa'ya verdiği taahhüt uyarınca; onun hazırladığı Kanun-i Esasi taslağı (Kanun-i Cedid)[6] üzerinde bazı değişiklikler yaparak büyük devletlerin Osmanlı Balkan topraklarındaki durumu görüşmek üzere İstanbul'da bir araya geldikleri Tersane Konferansı'nın zorlayıcı şartlarının etkisi ile aynı gün 23 Aralık 1876'da ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi ilan etti.[7] Meclis-i Mebûsan ve Âyan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis Meclis-i Umumi, 19 Mart 1877'de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasal monarşi sistemine geçilmesi ile birlikte, yargı bağımsızlığı ve temel hakların anayasada teminat altına alınmasına rağmen, esas hâkimiyet padişahındı.[8] Abdülhamid, Kanun-ı Esasî'nin 113. maddesiyle kendine tanınan "idari sürgün yetkisi"ni kullanarak daha meclis toplanmadan ve 93 Harbi başlamadan önce Midhat Paşa'yı sadrazamlıktan alıp sürgüne yolladı.

Balkanlar'da huzursuzluk ve Tersane Konferansı

Tersane Konferansında kararlaştırılan Osmanlı'nın reddettiği Özerk Batı Bulgaristan Eyaleti
Tersane Konferansında kararlaştırılan Osmanlı'nın reddettiği Özerk Batı Bulgaristan Eyaleti
Tersane Konferansında kararlaştırılan Osmanlı'nın reddettiği Özerk Doğu Bulgaristan Eyaleti
Tersane Konferansında kararlaştırılan Osmanlı'nın reddettiği Özerk Doğu Bulgaristan Eyaleti
Doğu ve Batı Bulgaristan'ın, Tersane Konferansı'na göre birleşke sınırları (Midhat Paşa ve Osmanlılar bunu reddetmiştir) yine bu konferansta Sırbistan ve Karadağ'a bağımsızlık yani Osmanlı'dan ayrılma kararı çıkmış buda reddedilmiştir.
Doğu ve Batı Bulgaristan'ın, Tersane Konferansı'na göre birleşke sınırları (Midhat Paşa ve Osmanlılar bunu reddetmiştir.) yine bu konferansta Sırbistan ve Karadağ'a bağımsızlık Osmanlı'dan ayrılma kararı çıkmış buda reddedilmiştir.

Abdülaziz döneminde (1861-1876) 1875 yılında başlamış olan Hersek İsyanı ve Bulgar İsyanları sürerken V. Murad döneminde Sırbistan ve Karadağ savaşları ile Balkan toprakları savaş alanına çevrilmişti. Bu isyanları kışkırtan ve destekleyen Rusya, Şark Meselesi'ni halletmek üzere fırsat kollamakta idi. Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında Rusya, aralarında Osmanlı Devleti'nin de bulunduğu Batı ittifakına yenilmiş ve yalıtılmıştı. Rusya, dikkatini 1860'lardan itibaren Kafkasya'daki son direnişi kırmaya (1863-1864) ve Orta Asya'daki Türk hanlıklarının topraklarının ele geçirmeye (1866-1876) vermiş, aynı dönemde ise Birleşik Krallık ve Fransa'nın dikkati 1871'de Almanya'nın birleşmesi ve İtalya'nın birleşmesiyle Avrupa kıtasında oluşan yeni dengelere yönelmişti. Birleşik Krallık'ta Kırım Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni destekleyen Palmerston (1855-1865) ve İngiltere'nin çıkarlarını düşünse de Osmanlı'ya karşı nispeten ılımlı bir politika izleyen Disraeli (1874-1880) dönemlerinin aksine[9] Gladstone (1868-1874, 1880-1885 ve 1892-1894) Osmanlı muhalifi bir siyasi tutum içine girmiş, muhalefetteyken de özellikle Bulgar İsyanları'nın bastırılması sırasında Osmanlı Devleti'nin katliamlar yaptığı iddialarını gündeme taşımış;[10] bu da Macar devrimcilerinin Osmanlı Devleti'ne sığınmaları (1848) ve Kırım Savaşı (1853-1856) sırasındaki müttefiklik sayesinde Türklere yönelik olumlu bakış açısını tersine çevirmeye başlamıştı.

II. Abdülhamid'de iktidarının başında Osmanlı'da büyük problemlere neden olan büyük güçlerin Osmanlı Topraklarına müdahalesi ve 93 Harbi'nin nedenini oluşturan Büyük Doğu Buhranı denen bir dönemi onun büyük sorunlarını önünde buldu. Balkanlarda çıkan isyanlar, başlayan kargaşa da İngiltere öncülüğünde büyük güçler, Osmanlı İmparatorluğu'nu ve tahta yeni çıkan II. Abdülhamid'i Tersane Konferansı denen bir konferansı toplamaya zorladılar. Midhat Paşa ve Osmanlı yetkilileri bu toplanacak konferanstan hiçte hayırlı bir sonucun çıkmayacağını fark ettiklerinden II. Abdülhamid ile konuştular ve daha öncesinde anlaştıkları gibi konferanstaki reform taleplerini geçersiz bırakmak için konferansın toplanacağı gün 1.Meşrutiyet ve Kanuni Esasi'nin daha hızlı şekilde yürürlüğe konmasına ikna ettiler.[6] Bu sırada İngiltere'de başbakan Disraeli ezeli rakibi ve Türk düşmanı olarak bilinen ana muhalefet lideri Gladstone tarafından Osmanlı'nın Bulgar katliamlarına seyirci kaldığı gibi suçlamalarla sıkıştırılmaktaydı ve İngiliz kamuoyunda Osmanlılar katliamcı olarak gösteriliyordu. Disraeli, Palmerstone kadar olmasa da Osmanlı'ya karşı ılımlı bir politika izlemeye çalışmaktaydı. Ancak bu baskılar karşısında bu konferansta hiçte ılımlı bir yaklaşımda bulunmadı.[D] Tam tersine İngilizleri temsilen Sir Henry Elliot yerine atanan İngiliz Osmanlı Büyükelçisi Lord Salisbury İngiltere'nin Osmanlı'yı olası bir Rus savaşında desteklemeyeceğini ve hiçbir şekilde Osmanlı'nın arkasında durmayacağını, bu Balkan isyanları ile ilgili kendilerinden destek beklenmemesini sadrazama ve Osmanlı idarecilerine bildirip bu konuda uyarıda bulundu.[11] 23 Aralık 1876'da toplanan bu konferansa Prusya, İngiltere, Rusya, Fransa ve Osmanlı Devleti katıldı aynı günde I. Meşrutiyet, Meclis-i Mebusan'ın kurulması ve Kanun-i Esasi havai fişek gösterileri altında ilan edildi. İlan edilmesindeki temel amaçlardan biri çeşitli tarihçilere konferanstaki kararları gereksiz kılma ve Balkanlardaki sorunu da kısmen çözme, büyük devletlerin baskısını, bu toplumların sorunlarını mecliste ifade edebileceklerinden bahisle engelleme, bu yapılamıyorsa da Osmanlı Devleti'ne sorunları çözme için zaman kazandırmaydı.[12][13]

Ancak sonuç Osmanlı Devleti'nin istediği, Mithad Paşa ve II. Abdülhamid gibi Osmanlı devlet adamlarının hedeflediği şekilde olmadı.[6] I. Meşrutiyet'in ilanına rağmen, görüşmelerin devamı ve konferansın yapılıp sürmesine karar verildi, Osmanlı'nın reform talepleri, alternatif önerileri reddedildi.[14] Konferanstan,

  • Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık kararı,
  • Bosna-Hersek'e özerklik verilmesi,
  • aynı şekilde Bosna-Hersek gibi özerk ama Doğu ve Batı Bulgaristan olarak iki parça olarak iki Bulgar devleti (eyaleti) kurulması kararı çıktı.[15][16]

18 Ocak 1877'de Sadrazam Midhat Paşa hiçbir şekilde bu yönde alınmış bir kararı Osmanlı'nın kabul etmeyeceğini bildirdi.[17] 20 Ocak 1877'de varılmış olan ama Osmanlı ve Midhat Paşa tarafından kabul edilmeyen kararlarla konferans dağıldı. Midhat Paşa, 5 Şubat 1877'de II. Abdülhamid tarafından sadrazamlık görevinden alındı, sürgüne yollandı ve yerine Genç Osmanlılar'dan olmayan, II. Abdülhamid'in güvendiği deneyimli kişilerden biri olan İbrahim Edhem Paşa getirildi.[18] İngiliz Büyükelçisi bu taleplerin reddedilmesi konusunda kırgınlığı ve sonuçları konusunda Osmanlıları tekrar uyardı.[18][C]

93 Harbi ve Meclis-i Mebusan'ın kapatılması

Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Antlaşması arasındaki Balkanlar'da farkları gösteren harita
Ayastefanos antlaşması ile Berlin Antlaşması arasındaki Kafkas-Doğu cephesindeki farkları gösteren harita eğer Ayastefanos uygulansaydı Osmanlı haritadaki kırmızı alanları da Ruslara vermek zorunda kalacaktı.

İngiliz, Fransız, Alman, Rus vs. büyükelçilerinden oluşan bir heyet Meclis-i Mebusan'nın açılması sonrası Mart 1877 sonunda Londra Protokolü denilen Tersane Konferansı kararlarının biraz değiştirilmiş hali olan kararları sert bir muhtıra ile Osmanlı İmparatorluğu'na gönderdi.[18] Edhem Paşa hükûmeti ve Meclis-i Mebusan bu protokolü de reddetti. Rusya'nın da Balkanlar'da ıslahat için büyük güçlerin verdiği kararların kabul edilmesi yönündeki muhtıra da 12 Nisan 1877'de İbrahim Edhem Paşa hükûmeti tarafından reddedildi. Bunun üzerine 24 Nisan 1877'de Rusya'nın Osmanlıya savaş ilanıyla, 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı patlak verdi.[C] Abdülhamid'in Rus tekliflerinin kabulü ve Armağan ve Bahadıroğlu gibi bazı araştırmacıların iddialarına göre savaşa karşı olmasına rağmen[19] öncesinde Midhat Paşa, sonrasında Damat Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla girilen savaşta esasında Osmanlı ordusu Rus ordusuna nazaran Sultan Abdülaziz'in sağladığı ekipman sayesinde çok daha eğitimli ve donanımlıydı. Ama Osmanlı komuta kademesi için aynı şeyi söylemek çok zordu. Daha başında Rusların Balkanlar'da ordularını gönderip, saldırıya geçebileceği tek bir yer bulunmaktaydı, o da Osmanlı himayesi altındaki Romanya topraklarıydı ve Ruslar bu topraklar üstünde Siret (Sava) Nehri üzerinde Barboşi Köprüsü'nün olduğu yerden ordularını geçirmek zorundaydı. Bu köprü kritik bir öneme sahip olmakla beraber, köprünün havaya uçurulması Osmanlılara en az 2 veya 3 ay vakit kazandıracaktı. Avusturya-Macaristan askeri ataşesi bile devleti Rusya ile gizlice anlaşmış olsa da Osmanlı başkumandanı Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa'yı İstanbul'dan cepheye hareket edeceğinde "Paşa Hazretleri bilhassa size Barboşi köprüsünün mümkün olduğu kadar süratle tahrîbini tavsiye ederim zîrâ pek mühim noktadır" diye uyarmıştı.[20][21] Nitekim Osmanlı kuvvetlerine askeri danışmanlık veren İngiliz danışmanlar da bu durumun farkındaydılar. Köprünün hemen yakınındaki Osmanlı Tuna donanmasının komutanına İngiliz askeri danışmanı Hobart Paşa, Barboşi’nin tahrip edilmesi emrini verdi fakat Tuna'daki 4 gemilik Osmanlı filo komutanı bunun bir aldatmaca veya casusluk oyunu olduğuna dair şüpheleri yüzünden emri uygulamakta 4-5 gün kadar gecikti ve tam emri uygulayacak iken de bu defa iş işten çoktan geçmişti,[22] zira Ruslar orduları ile Sava Nehri kıyısına gelip filoyu donanmaları ve karadaki topları ile ateşe alıp batırdı ve yok etti. Sonuçta Osmanlılar için büyük bir fırsat daha muharebenin başında kaybedildi.[20][23]

Abdülaziz'in çabaları ile oluşturulan Osmanlı Donanması, Rus Karadeniz donanmasından son derece üstün bir konumdaydı öyle ki Ruslar Kırım Savaşı'nın aksine Dobruca üzerinden sahilden Osmanlı'nın Bulgar kıyısından saldırıya geçemediler zira bu yönde destek verecek savaş gemileri yeterli değildi, savaş boyunca Ruslar Kırım Savaşındaki Sinop Baskını gibi Karadeniz Donanması ile Osmanlı donanmasına doğrudan saldırmak yerine; Osmanlının zayıf savunmasız ticaret gemilerine baskın yapmayı yeğlediler. Osmanlı ise bu gemileri korumak için savaş gemileri ile eskortluk yapmak zorunda kaldı.[24] Ancak Osmanlı donanmasındaki askeri reformun maddi kaynaklar bakımından yeterli personel yetiştirilmesi ve eğitim açısından ise yetersizliği savaş esnasında ortaya çıktı. Rusya’nın denizdeki yolu ithal teknolojiyi yerli üretimle birleştirmek oldu. Transfer edilen teknolojiyi Rusya kendi personelini kullanarak adapte etmişti. Rusya’nın askeri modernleşmesinin Osmanlıdan en bariz farkı organizasyon kabiliyetini yükseltmeye çalışmaları ve insan gücünün mobilizasyonunu sağlamaktı. Bu bariz fark Osmanlı Devleti’nin Karadeniz’de Rusya’ya karşı bariz üstün deniz gücüne rağmen sivil gemilerden bozma Rus donanmasına karşı başarılı bir blokaj uygulayamaması, Mersin Vapuru Olayı'nda olduğu gibi Karadeniz’in Osmanlı kıyılarında bir vapurun çatışmaya girilmeden esir edilebilmesi Osmanlı Devleti’nin teknolojik üstünlüğünü kalifiye personel eksikliği nedeniyle savaş sahasında ortaya koyamadığını göstermiştir. Mersin Vapuru Olayı'nda (1877) bir Rus kruvazörü Osmanlı donanma eskort gemilerinin gerisine ne hikmetse düşen Mersin Vapuru'na 22 Aralık 1877'de baskın yaptı. 890'dan fazla Osmanlı askeri onlarca sivil tek kurşun atamadan Ruslara esir düştü.[24]

Bunun gibi Osmanlı komuta ve sevk idaresindeki başarısızlıklar yanlış uygulamalar yine paşalar arasındaki kavgalar birbirini kovaladı ilaveten her ne kadar kurulmasının kabul edilebilir bir mantığı varsa da[25] II. Abdülhamid'in savaşı koordine etmekle görevli Heyet-i Müşavere'nin, cepheden çok uzak alanda Yıldız Sarayı'nda kurması, bu kadar uzak mesafede İstanbul çıkan bir emrin cepheye ulaşmasının tek telgraf hattı ile 7-8 günü bulması, II. Abdülhamid'in sürekli olarak ordunun kendine sadakati yönünde müdahaleleri, başarısızlıklar üzerine sürekli yapılan kumandan değişiklikleri, askerin cansiperane mücadelesi karşısında gerekli takviyelerin zamanında yetiştirilememesi, paşalar arasındaki iktidar mücadelesi, Rus çarının en yakınındaki kişiler bile cephedeyken padişah ve erkanının başkentte sarayda durması buradan tüm cepheyi yönetmeye uğraşması ayrıca Osmanlı dönemindeki kaynaklardan olan Kaplanzade Ahmed Saib Bey'in[26] (1860-1918) "Son Osmanlı Rus Muharebesi", Kolağası Reşid'in "1293 Seferi Avrupa'da",[27] Ahmed Muhtar Paşa'nın "Sergüzeşti Hayatımın Cildi Sanisi", Mehmed Arif'in "Başımıza Gelenler" gibi eserlerinde ve Cumhuriyet döneminde de Cemal Kutay gibi pek çok tarihçi, araştırmacı için ağır bir eleştiri konusu oldu.[25][28][29][30]

Özetle karada Gazi Osman Paşa ve Ahmet Muhtar Paşa haricinde komuta kademesi son derece eksik ve birbiri ile sürekli mücadele halindeydi. Bu iki paşanın çabaları ve Plevne Savunması, Kızıltepe, Halyaz, Zivin gibi muharebelerdeki başarıları savaşın gidişatını değiştirmedi. Rus orduları Osmanlı ordu komuta kademesinin kuvvetleri sevk ve idaresindeki hatalarından, Gazi Osman Paşa ve Ahmet Muhtar Paşa'nın uyarılarının önerilerinin zamanında Padişah ve Genelkurmay tarafından dikkate alınmamasından, Şıpka Geçidi gibi kritik bir geçidin yanlış eksik müdahaleler ile tutulamamasından yararlanarak Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı kuvvetlerini bir sıra mağlubiyete uğratarak doğuda Erzurum'u, batıda ise Bulgaristan'ın tamamı ile Trakya'nın İstanbul surlarına kadarki kısmını işgal ettiler. 31 Ocak 1878'de Yeşilköy'e neredeyse dayanan Ruslar ile Osmanlı Devleti önce Edirne Ateşkes Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı.

Meclis-i Mebusan'da Osmanlı–Rus Harbi’nde gelinen bu son gelişmeler üzerine eleştirileriyle ön plana çıkan bazı mebuslar, bir pazar günü meclisin açık olmadığı zamanda toplanarak iki önemli karar aldılar. Pazartesi günü meclise gelerek verecekleri önergede aralarında nazırların da bulunduğu beş kişiyi “istenmeyen adam” ilan edeceklerini açıklayacaklardı. Bunlar, eski Sadrazam ancak Meclisi Vukela'da hala söz sahibi Ethem Paşa, Tophane Müşiri Damat Mahmut Paşa, Dâhiliye Nazırı Said Paşa, Bahriye Nazırı ve Mabeyn Müşiri Said Paşa ve Serasker Redif Paşa'ydı. Bu kararlar daha meclise gelmeden Sultan II. Abdülhamid tarafından haber alınınca, kabineyi hemen değiştirdi. Sadrazamlığın adını II. Abdülhamid Başvekalet olarak değiştirdiğini belirtip, Ahmed Hamdi Paşa yerine Ahmed Vefik Paşa'yı sadrazam olarak atadı. Milletvekilleri Meclis-i Mebusan'da bu yapılanın anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Hükûmetin savaş politikalarına mebuslarca yöneltilen ağır tenkitler padişaha da yöneldi. Osmanlı devleti bu tür iç problemleriyle uğraşırken, Rus baskısı da olabildiğince sürüyordu. Ruslarla yapılacak bir anlaşmaya İngilizlerin desteği alınmak isteniyordu. İngilizler’in Kıbrıs Adası'nı istemeleri üzerine yapılan Meşveret Meclisi’ndeki iki mebustan biri olan Astarcılar Kethüdası Ahmed Efendi, toplantıda ayağa kalkarak Padişah'ın yüzüne karşı alışık olunmayan bir üslupla: "Siz bizim fikrimizi pek geç soruyorsunuz, felaketin önünü almak mümkün olduğu zaman bize suret-i ciddiyede müracaat etmeliydiniz." dedi. Aynı mebus konuşmasının devamında "Meclis-i Mebusan kendi malumatı haricinde olarak husule sebebiyet verilen bir halden dolayı mesuliyeti asla kabul edemez." diyerek meclisin savaşın ağır yenilgisini üzerine almayacağını açıkça ifade etmişti. Bir yönde eleştirilerde doğruluk payı vardı. Zira 13 Ocak 1878'de daha savaş sürerken padişah, Meclis-i Mebusan yerine Meşveret Meclisi (Meclis-i Vükelâ)'yı toplamış Bosna, Kıbrıs gibi konularda Meclis-i Mebusan'ı atlayarak bu meclis ile Bab-ı Ali arasında bir sistem kurup işleri yürütmekteydi. Savaş boyunca da meclisi atlayıp Harp Meclisi veya danışma meclisleri ile işi yürütmekteydi. Bosna ve Kıbrıs gibi pek çok hayati karar da, meclisin önüne gelmemekteydi. Temsilde ve protokolde bile meclis, Meclis-i Vukelanın gerisindeydi.[31] Ancak bu şekilde Astarcılar Kethüdası Ahmed Efendi'nin padişahın yüzüne karşı yaptığı sert konuşma o günün diplomasisinde olmayan bir üsluptu.[31] II. Abdülhamid vekilin cezalandırılmasını talep etti. Özellikle bu üslubun meclisi kapatma konusunda çekinen padişahın çekincesini giderdiği iddia edilmektedir.[31] Bu konuşma sonrasında "Ben artık Sultan Mahmud’un izinden gitmeye mecbur olacağım."[13][32] diyerek Yeniçeri Ocağı'nı kapatan dedesi II. Mahmud'a atıf yaparak meclisi kapatma yönünde imada bulunduğu belirtilmektedir.[13]

Meclisi II. Abdülhamid'in kapatmasında ikinci olayda bir iddiaya göre 93 Harbi'nin tartışmalı bir kişiliği olan aynı zamanda Abdülaziz'e yapılan darbede rol oynaması sebebiyle Abdülhamid tarafından pek güvenilmeyen ancak harpte zaruri olarak görevlendirilen Süleyman Hüsnü Paşa'nın kendidir.[33] Abdülhamid tarafından başta başkentte uzak geri planda tutulmaya çalışılan ancak diğer komutanların başarısızlıkları üzerine 8 Kasım 1877'de Rumeli Orduları Komutanlığına atanan Süleyman Hüsnü Paşa, başarılarına karşın Plevne'de Osman Paşa'nın bulunduğu çemberi aşmasını sağlayamadı ve kaybedilen Şıpka geçidini geri alamadı. Bu yönde kendinin de iştirak ettiği Maçka Muharebesi başarısız oldu. Ordunun sıkışık durumu ve yaklaşan kışın zorlukları yüzünden İngiltere’nin aracılığıyla Osman Paşa’nın ordusuyla geri çekilmesi, statükonun korunması şartıyla Şubat ayına kadar uzanan bir mütareke akdine girişilmesi ve bunun Rumeli Ordusunun derlenip toparlanmasına, düşmanın Tuna’nın öte yakasına atılmasına vesile olabileceği gibi fikirler ileri sürmesi üzerine kısa zaman içinde azledildi ve yerine Şâkir Paşa getirildi. Ancak kendi birlik kumandanı olarak hala görevdeydi ve Aralık 1877'den beri Plevne'nin düşmesi akabinde Ruslara karşı Bulgaristan'ın kaybedilmek üzere olmasından Edirne'de savunma hattı kurulması gerektiği yönünde direnişteydi. Yıldız Sarayı'ndaki Heyeti Müşavere kuvvet komutanlarının durumu anlamamasından yakınmaktaydı. Kendisi durumu anlatmak için haber vermeden cepheden ayrılıp gizlice II. Abdülhamid'in yanına gelip durumu anlatmaya çalıştı, gizlice ayrılıp gelmesi tepki çekti ve Abdülhamid onu kendine darbe girişiminde bulunulacağı söylentileri altında dinlemedi.[33] İstanbul’dan ayrılıp Edirne’ye vardığında (21 Aralık 1877) şehrin savunma tertibatı içinde olmadığını gördü ve Rus ileri harekâtı karşısında kuvvetlerin Edirne hattında savunmaya geçmesi gerektiği fikrinde daha da ısrarcı oldu. Bu tutumu zaten arasının kötü olduğu Rauf Paşa’ya, saltanat değişikliğine karışmış olması sebebiyle orduyla İstanbul’a yakın bir yerde bulunmasını padişahın vehmini tahrik edecek şekilde istismar etmesine imkân vermekteydi. 4 Ocak 1878’de bizzat padişahı da yanına alan Rauf Paşa ile yapılan telgraf görüşmesinde Edirne’de savunma hattı oluşturulması fikrinden dönmedi ve bunun üzerine kumanda mevkiinden alınarak yerine Rauf Paşa tayin edildi.[34] Sonrası Şıpka geçidi düşünce Ruslar Trakya'ya dayandı, ortada Bulgaristan sonrası bir savunma hattı olmadığından 20 Ocak 1878'de Edirne kolayca Ruslar tarafından ele geçirildi.[30] Süleyman Paşa kendi de araya giren güçlü Rus birlikleri karşısında çaresizce birlikleriyle Gümülcine'ye çekilmek zorunda kaldı.[34] Rusların İstanbul'a kadar ilerlemesini durduracak bir engel neredeyse kalmadı. Bununla birlikte kendi Gelibolu’da Bolayır mevki kumandanlığına tayin edildi. 30 Ocak’ta gittiği Gelibolu’da askerlerin İstanbul’a sevkiyle ilgili aldığı emirleri yerine getirmeye çalıştı. Ancak Edirne'de Rusların İstanbul'a dayanması neticesi 31 Ocak'ta imzalanan ateşkes antlaşmasına karşın Rusların Enez’e çıkartma yapma ihtimalleri bulunduğunu belirtip karşı savaş gemisi gönderilmesi talebinde bulundu ve şikâyetlerini yüksek hükûmet makamlarına yazılı olarak ileterek iki gün içinde olumlu cevap verilmemesi halinde istifa etmiş sayılması talebinde bulundu. Ortalığı ayağa kaldıracak telgrafını 7 Şubat 1878 tarihinde Mabeyn’e (Padişaha), Sadarete, Seraskerliğe ve Bahriye Nezâreti’ne gönderdi ve Meclis-i Mebusan’da milletvekilleri ile irtibat kurdu, zaten savaşın başından beri anlaşamadığı Serasker Rauf Paşa ve Bahriye Nâzırı Said Paşa aleyhine suçlamalarda bulundu.[34] Telgraf metni Selanik Mebusu ve aynı zamanda Selanik’te yayımlanan Zaman gazetesinin sahibi Mustafa Bey’in eline geçti. Mustafa Bey, 13 Şubat 1878 günü Meclis-i Mebusan’da ayağa kalkıp ağlayarak Süleyman Paşa’nın taleplerini kürsüden duyurdu. Bu durumda meclisin, hükûmetin, sarayın iyice karışmasına neden oldu. Süleyman Paşa, kendi meclisin kapatıldığı gün tutuklandı. Daha sonra yargılandı ve Bağdat'a sürgün edildi.[33]

Neticede II. Abdülhamid, meclisi 14 Şubat 1878'de meclis toplantı halindeyken tatil etti.[J] Bahane olarak kararların hızlı alınması gibi nedenler gösterildi. Ama esasında kapatma nedenleri arasında kendinin 93 Harbi'nin neticesinden şahsen sorumlu tutulma korkusu da bulunmaktadır.[13] 1880'lere kadar da meclis tekrar toplanacak gibi bir görüntü çizildiğinden başlangıçta bir mebus tepkisi olmadı. Ancak takip eden 30 yıl boyunca meclisi bir daha toplantıya çağırmadı ve bu süre zarfında meşrutiyet anayasası olan Kânûn-ı Esâsî kaldırılmayıp askıda kaldı. Ancak Abdülhamid kâğıt üzerinde de olsa anayasayı muhafaza ederek aldığı kararları yine bu anayasaya göre yürürlüğe koydu.[35] Tarihçi Sina Akşin'in belirttiği ve tarihçi Ahmet Oğuz'un zikrettiği üzere 1880 yılı ve sonrasında tutuklama, gözaltılar Abdülhamid tarafından Yıldız Mahkemesinin 1881'de kurulup Midhat Paşa'nın Taif'e sürgüne gönderilmesi, muhalif kitleye verilen gözdağı ile esas olarak Abdülhamid'in istibdat dönemi denen dönemi başlamış oldu.[31][36]

Armağan ve Müftüoğlu gibi bir kısım araştırmacı her ne kadar Abdülhamid'in meclisi kapatmasının devleti parçalanmaktan kurtardığını, demir yumruğu ile devletin çöküşünü yıllarca geciktirdiğini, devletin güvenliğini düşündüğünü iddia etse de[37][38] Ahmed Oğuz[31] gibi bir kısım tarihçiler bunun tam aksi düşüncededir.

...ilk açılan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın hızlı ve sert bir şekilde son bulması ve uzun bir süre böyle bir parlamenter meclisin oluşturulamaması, buna karşı gelişen muhalefetin devlet yönetme kabiliyetine sahip olamaması, Osmanlı devletinin belki de sonunu hazırlayan en büyük etkenlerden birini meydana getirmiştir. İttihat ve Terakki hedef olarak kendine sadece II. Abdülhamid’i tahttan uzaklaştırmayı seçmiş, iktidara gelince ne yapacağını düşünmemiştir. Devletin, İttihat ve Terakki gibi çağı kavrayamayan Sultan'ı devirmekten başka hedef gütmeyen bir gurubun eline geçmesi adeta sonraki felaketlerin başlangıcı olmuştur. Eğer meclis, İslam’ın meşveret anlayışı olarak görülse ve o şekilde çalışabilseydi ne imparatorlukta en sona kalan Müslüman-Türk uyanışı gecikir ne de Abdülhamid sonrası iktidar sarhoşu bir yönetim iş başına geçerdi. Eğer meclis padişahın danışma meclisi hüviyetiyle bile iş görebilmiş olsaydı, yılların olgunluğu içinde devlet için en doğruyu bulabilecek kapasiteye ulaşabilirdi. Bir diğer dikkate alınması gereken ve çok önemli olan başka bir unsur da demokrasinin ancak zaman içinde olgunlaşarak güçlene bileceğidir. Oğlun, yapıcı ve güçlü bir muhalefetin gelişmesi de ancak böyle sağlanacaktır. Eğer istenildiği zaman kapatılabilen bir meclis değil de kurumsallaşan bir meclis tarih içinde gerçekleşebilseydi, Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle boşalan yönetim boşluğu İttihat ve Terakki ile doldurulmayacak, padişaha ve saraya da olumlu yön verebilen deneyimli ve kurumsal kimliğe sahip bir meclisin yol göstericiliğinde devlet yönetilecekti...[31]

—Ahmet Oğuz

93 Harbi'ne geri dönersek Edirne'de imzalanan ateşkes antlaşması akabinde 93 Harbi, 3 Mart 1878'de İstanbul surları dışındaki Ayastefanos (Yeşilköy)'ta karargâh kuran Rus kuvvetlerinin dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi.[39][40] Antlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı, sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak bağımsız bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Ardahan, Kars, Ardahan, Batum, Artvin, Eleşkirt ve Doğubayazıt Rusya'ya verilecek; Teselya, Yunanistan'a bırakılacak, Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak, Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya 30.000 ruble savaş tazminatı ödeyecekti.[40]

Berlin Antlaşması sonucu Osmanlı sınırları

Oldukça ağır şartlar içeren bu antlaşmaya Rusya'nın aşırı derecede güçlenmesinden kaygı duyan İngiltere ve diğer Avrupa devletleri karşı çıktılar.[39] İngiltere 14 Şubat 1878'de Marmara Denizi'ne donanmasından bir kısım gemileri soktu[41] ama bunun yanında İngiltere, Osmanlı Devleti'ne Kıbrıs'ı kendine kiralaması karşılığında daha iyi şartlarla anlaşmaya Rusları ikna edeceğini bildirdi. Bir yandan da Osmanlı'yı Kıbrıs konusunda zorladı. 13 Temmuz 1878'de Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçen Berlin Antlaşması İngiltere'nin Osmanlı'dan aldığı Kıbrıs adası tavizi ve baskısı neticesi imzalandı.[39] Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları görünüşte kısmen geri alındı, Makedonya, Doğu Bayazıd, Eleşkirt Ovası Osmanlı'da kalırken, Romanya ve Sırbistan, Karadağ'a tam bağımsızlık verildi. Bulgaristan'da Almanya ve Avusturya-Macaristan himayesinde bununla birlikte Büyük Bulgaristan Prensliği yerine daha dar topraklarda başkenti Tırnova (1879'da Sofya oldu) olan Prensini Osmanlı padişahının seçemeyeceği, kendi savunma kuvvetleri ve milli marşı da olacak özerk Bulgaristan Prensliği oluşturuldu; bunun yanında yine Osmanlı'ya bağlı Bulgar valilerini Osmanlı padişahının seçip atayacağı, Osmanlı Ordusunun denetiminde başkenti Filibe olan özerk Doğu Rumeli vilayeti kuruldu.

Bunun yanında bu savaş Osmanlı tebaası müslüman halk için insanlık dramı yaşanmasına neden olmuştur. 1877-1878 yılları arasında özellikle batıda Rus güçlerinin ve onlarla birlik hareket eden Bulgar çetelerinin bunun yanında savaş sırasında ve hemen akabinde doğuda Ruslar ve birlikte hareket eden Ermeni,Kazak milis alaylarının süre gelen katliamları, çatışmaları, yağma vs. hareketleri neticesinde çok sayıda Türk ve müslüman ahali göç etmek zorunda kalmıştır.[42][43] Öte yandan savaş sırasında ve hemen akabinde bağımsız hale gelen Sırbistan'da, Karadağ'da pek çok Arnavut, Pomak, Türk ve diğer Müslümanlar göçe zorlanmıştır, muhacir olarak kötü koşullarda Kosova, Anadolu, İstanbul'a göç etmek zorunda kalmıştır.[44][45][46] Dahası savaş sonrası II. Abdülhamid, Rusların İstanbul Yeşilköy'de Ayastefanos Rus Abidesi denen Rus zaferini temsil eden abidenin savaş tazminatı olarak masrafı Osmanlı'dan alınarak yaptırılmasına izin vermek zorunda kalmıştır. Bu anıt 1898'de bitirilmiş; 1914'te II. Abdülhamid sonrası Osmanlı İmparatorluğu'nun Rusya'ya karşı 1.Dünya Savaşı'na girmesi ile birlikte yıkılmıştır.[47][48]

Çırağan Sarayı Baskını (1878)

Baskını yapanlardan Ali Suavi

II. Abdülhamid, 13 Şubat 1878'de Meclisi tatil etti idareyi tümden ele aldı ancak 93 Harbi'de Osmanlı'nın ağır yenilgisi ile sonuçlanmıştı. İmzalanan Ayastefanos Antlaşması kaybedilen topraklar, sürgüne yollanan Midhat Paşa, Genç Osmanlılar ve kapatılan meclis; kitlelerde ağır hoşnutsuzluk ve tepki yarattı. Genç Osmanlılardan Ali Suavi'de bu tepki içindeydi.[Ş] Ali Suavi topladığı ve galeyana getirdiği kitle ile 20 Mayıs 1878'te V. Murad'ı Padişah, Mithat Paşa'yı sadrazam yapmak, II. Abdülhamid'i devirmek için Çırağan Baskını olarak geçen başarısız darbeyi yaptı. Darbenin başarıya ulaşması Beşiktaş Muhafızı Yedi Sekiz Hasan Paşa ve yanındakilerce son anda engellendi. 23 ihtilalcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, II. Abdülhamid'in hafiye denilen gizli teşkilatını kurarak çok daha sıkı baskıcı şekilde idareyi ele almasıyla ve Yıldız Sarayı'na idare merkezini nakletmesiyle sonuçlandı.[49] Bu darbe girişimi tarihçi Erhan Afyoncu'ya göre II. Abdülhamid'in ayrıca ruhunda ve psikolojisinde derin etkiler bırakmıştır, onu içe daha kapanık ve kuruntulu bir yapıya itmiştir.[50] Bununla birlikte bu baskının ardında İngilizlerin başını çektiği bir dış gücün bulunup bulunmadığı yolunda çeşitli iddialar bulunmaktadır. Bir iddiaya göre Ali Suavi İngilizlerce maşa olarak kullanılmak suretiyle bu baskın yaptırılmış olmakla Ali Suavi İngilizlerin adamıdır.[51][52] Buna karşın bir diğer görüşe göre ise bu iddia doğru değildir,[53] tam aksine II. Abdülhamid olay sonrası İngiliz Büyükelçisini çağırıp kendini ailesini korumasını talep etmiş bunun üzerine İngiltere onu korumak için bir savaş gemisi göndermiştir.[Ş]

Hafiye teşkilatı (1880)

II. Abdülhamid'in Umur-u hafiyelerinden ve aynı zamanda yaverlerinden biri olan Serhafiye Fehim Paşa (1873-1908) İstanbul’daki faaliyetleri nedeniyle Fehim Paşa hakkında Avrupalı sefaretlerden çok sayıda şikâyet alan II. Abdülhamid, onu 1907 yılı başlarında Bursa’ya zorunlu ikamete göndermiştir. Burada II. Meşrutiyet dönemine kadar kalan Fehim Paşa, meşrutiyetin ilan edildiği günlerde Bursa, Yenişehir’de, arabasının önünü kesen halktan bir grup tarafından linç edilerek öldürülmüştür.[54] Yaverlik ve hafiyelik yaptığı süreçte esnaftan haraç aldığı,kabadayılık-mafya faaliyeti, kadın düşkünlüğü gibi iddialar gündemden düşmemiştir.
"...Yabancı devletler kendi emellerine hizmet edecek kimseleri vezir ve sadrazam mertebesine kadar çıkarabilmişlerse, devlet emniyet içinde olamazdı. Doğrudan doğruya şahsıma bağlı bir İstihbarat teşkilatı kurmaya bu düşünce ile karar verdim. İç düşmanlarımın jurnalcilik dedikleri teşkilat budur...”

II. Abdülhamid'in tahttan indirildikten sonra Yıldız İstihbarat Teşkilatını niye kurduğunda dair suçlamalara karşı hatıralarındaki savunması[55]

Yıldız İstihbarat Teşkilatının amblemi
1898'de Sadrazam Halil Rıfat Paşa'nın oğlu İbrahim Cavid Bey tarafından rant hesaplaşmasında öldürtüldüğü iddia olunan Gani Toptani.
Abisi Gani Toptani'yi öldürten Halil Rıfat Paşa'nın oğlu İbrahim Cavid Bey'i öldürttüğü iddia olunan Esad Toptani. Bu kişilerin tamamı sarayda ya görevli veya yakın ilişkilidir.
Şurayı Devlet üyesi Bedirhani Abdurrezzak Bedirhan'ın adamları tarafından 1906'da öldürüldüğü iddia edilen İstanbul (Şehremini) Belediye Başkanı Rıdvan İsmail Paşa

Esasında Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bir istihbarat teşkilatı kurma fikri tek başına II. Abdülhamid'e ait değildir. Padişahlardan 1.Abdülhamid, III.Selim, II.Mahmud hatta Sultan Abdülmecid'de modern anlamda istihbarati faaliyetlerde bulunmaya çalışmış; Sultan Abdülmecid bu yönde bir kurumsallaşma yapmaya uğraşsa da başarısız olmuştur.[56] Abdülaziz döneminde Tuna valiliği sırasında Mithad Paşa, Bulgar bölgesinde Rusları takip isyan faaliyetlerini engelleme amaçlı bir istihbarat örgütü kurmuştu.Bu örgüt iyi işler çıkarsa da Midhat Paşa'nın valiliği,Bulgar Bölgesi ve Rusya ile sınırlı kaldı,padişah geliştirilmesine sürdürülmesine ilgi göstermeyince dağıldı.[57] II. Abdülhamid, Meclisi kapatarak yönetimi kendi eline aldıktan sonra özellikle kendine karşı yapılan başarısız Çırağan Baskını sonrası Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kurumsallaşmış kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü olarak 1880 yılında Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurdu.[58][Ş] Bu örgüt gereken bir örgüt olmasına, 93 Harbinin kaybedilme nedenlerinin de biri istihbarat zaafiyeti olmasına karşın ne yazık ki sansür ve istihbarat II. Abdülhamid'in istibdat döneminin bilinmesine sebep en önemli iki sembol olduğundan ve bu dönem içinde Sultan'ın şahsi çıkarlarına da hizmet ettiğinden, kimi zaman düştüğü acziyetten, büyük eleştiri konusu olmuştur.[57] Zira çok sayıda hafiyeden meydana gelen bu teşkilatın gayesi ilgili devletlerin durumu hakkında haber alma espiyonaj faaliyetleri yanında II. Abdülhamid'in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid'e karşı hazırlanan darbe veya isyan teşebbüslerini önlemekti. Bu sebeple teşkilatın Jöntürklerin bulunduğu toplandığı Paris, Roma, Londra, Berlin gibi yurtdışı yerlerde de örgütlendi ve operasyonlar düzenledi.[59][B]

Yine aslen Osmanlı zaptiye (jandarma) teşkilatına bağlı gözükse de doğrudan II. Abdülhamid'e bağlı Umur-u Hafiye denen bir teşkilat daha vardı.[60] Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler, Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyor, böylece her türlü hareketin önü önceden kesilmiş oluyordu.[61]

Bu teşkilatlardan Yıldız İstihbarat Teşkilatı II. Meşrutiyet'in ilanı akabinde Bakanlar Kurulunun (Vukela) 29 Temmuz 1908 tarihli kararnamesi ile dağıtılsa da; Abdülhamid'in tahttan indirilmesi sonrasında I. Balkan Savaşı sırasında Osmanlı'nın bozgunun bir diğer nedeni Balkan devletlerinin durumu hakkındaki istihbarat zafiyeti oldu. Bir istihbarat teşkilatının varlığını gerektirdiğinden bu teşkilattan yola çıkarak Enver Paşa tarafından 1913'te Teşkilatı Mahsusa adlı istihbarat örgütü kurulacaktı.[59][B]

Bununla birlikte II. Abdülhamid döneminin bilinen iki istihbaratçısı Serhafiye Fehim Paşa ve Ahmet Celalettin Paşa'dır. İkisinin de birbiri ile aynı zamanda rekabetleri oldu. Ahmet Celalettin Paşa, Paris'te 1897'de Contraxeville'de yaptığı antlaşmayla bir grup Jön Türk'ün İstanbul'a dönmesini ve bazı Jön Türk gazetelerinin kapatılmasını sağladı.[62] Ancak sonradan her ne kadar Paris'e kaçtı olarak bazı kaynaklarda denilse de Payitaht Abdülhamid dizisine konu olacak kadar hayatı ve ölümüne dair çeşitli hikâyeler uydurulsa da[63][64][65] yapılan son araştırmalara göre kendi 1904'te Sultan'ın gözünden düşüp İstanbul'dan Mısır'a kaçmış ve 1924 yılında orada[66] veya 1909 sonrası döndüğü İstanbul'da ölmüştür.[67][68] Mısır'daki faaliyetleri II. Abdülhamid'in iktidarda olduğu süre boyunca sürekli gözlemlendi.[67] Jöntürk muhalefetine katılıp katılmadığı konusu ise belirsizdir.[66][68]

Diğer serhafiye ise Fehim Paşa olup o da hafiye teşkilatının en üst kademesine kadar çıktı ancak keyfi ve görev dışı, hukuka aykırı davranışları neticesinde[K] dış ülkelerin büyükelçilik yetkililerinden bile gelen şikayetler üzerine 1907'de görevden alınarak Bursa'ya sürgün edildi; 1908'de halktan bir kısım kişilerce linç edilerek öldürüldü.[54] Öte yandan II. Abdülhamid döneminde gelen bilgilerin önemli bir kısmının doğruluk payı varken zaman içinde bu doğruluk payları Sultan'ın gözüne girebilmek için sahte jurnaller vs. uyduranlar ile azalmıştır. Bu da istihbarat verilerinin doğruluğu konusunda büyük sorunlar çıkardı.[69]

II. Abdülhamid döneminde bu iki istihbarat kurumuna karşın İstanbul'da dahil asayiş olaylarındaki sorunlarda giderilemedi hatta devlet içinde Sultan'ın gözüne girmek isteyenlerle aralarındaki rekabetten veya rant sağlama amaçlı çete ve kişilerce sokak çatışmaları bile süre geldi. Amaç dışı kendi rantlarının peşine düşen hafiye ve istihbarat ajanları çıktı. Örneğin Sadrazam Halil Rıfat Paşa'nın oğlunun öldürülmesi olayında olduğu gibi. Burada Sadrazam'ın oğlu aynı zamanda yargılama makamı olan Şûrâ-yı Devlet (Şimdiki Danıştay) üyesi İbrahim Cavid Bey'in İstanbul'da bir haraç rant çetesi kurdurup bir süre sonra bölge çatışmasına girdiği; rant konusunda Arnavut Toptanilerden Gani Toptani ile anlaşamadığı ve onu adamlarına 1898'de öldürttüğü ve bunun üzerine ağabeyi Esad Toptani'nin Arnavutluk'tan getirdiği adamlarına onu Cisr-i Cedit'te (Yeni Köprü-Eski Galata Köprüsü) 7 Ekim 1899'da öldürttüğü iddia edilmektedir.[70] Sadrazam oğlunun öldürülmesinden kısa süre sonra hastalandı, akabinde öldü.

Aynı şekilde İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa cinayeti de bir başka olaydı. Burada İstanbul'un rantında söz sahibi Kürt Bedirhanilerden ayni zamanda yine Şurayı Devlet üyesi Abdürrezzak Bey'in rantta kendilerine direnen İstanbul Şehremini Rıdvan İsmail Paşa'yı 23 Mart 1906 Cuma günü adamlarına öldürttü. Akabinde aile, Trablusgarb'a sürüldü.[71] Birkaç yıl sonra Abdürrezzak Bey affedildi. Deli Fuad Paşa'nın yakını Çerkeslerin de bu rantta söz sahibi olmak isteyip Serhafiye Fehim Paşa ile işbirliğine girmeye çalıştıkları ancak gerekli desteği elde edememeleri, Deli Fuad Paşa'nın Abdülhamid'e muhalefeti neticesi etkisiz kaldıkları da yine bazı iddialar arasındadır.[70] Kısacası bu asayiş olaylarının önü kesilemediği gibi bir artış yaşandığı ve Abdülhamid'in kendi istihbarat kurumu hafiye ve çevresindeki rant mücadelelerini engelleyemediği, engellemekte yetersiz kaldığı iddia edilmektedir.[70]

Yıldız Mahkemesi (1881)

Darbe ile indirilen Sultan Abdülaziz, Feriye Sarayı’nda 4 Haziran 1876 günü sakalını düzeltmek için bir makas istemiş, sonra bilekleri kesik vaziyette bir minder üzerinde bulunmuş ve kısa zaman sonra hayatını kaybetmişti. Sâbık sultanın naaşı önce Feriye Karakolu’na götürülmüştü, doktorların incelemesiyle ölüm nedeninin bileklerini keserek intihar olduğu kararına varılmıştı. Bugün bile bu işin intihar mı yoksa cinayet mi olduğu tartışmaları sürmektedir. Mesela Öztuna "Bir Darbenin Anatomisi" adlı kitabında bu işin bir cinayet olduğunu belirtmektedir.[72] Sonrasında tahta geçen V. Murad da akıl sağlığını bozulduğu gerekçesi ile tahttan indirilmiş yerine II. Abdülhamid çıkarılmıştı. Ancak hâlâ hayatta olan V. Murad’ın iyileşme ihtimali ve taraftarları onu tekrar tahta çıkarmak istemekteydi. II. Abdülhamid’in tahta çıktığı sene sabık Sultan Murad ve oğlu Selahaddin Efendi'yi bir vapur ile Avrupa’ya kaçırmak maksadıyla yerli ve yabancı kişilerden oluşan bir heyetin faaliyetleri, hafiyeler tarafından Saray'a bildirildi. Nitekim bu istihbarattan birkaç gün sonra çarşaf giymek suretiyle kadın kılığına girmiş ikisi maliye ve rüsumat kâtiplerinden diğer ikisi de Hristiyanlardan oluşan dört kişilik bir heyet, validesinin isteği üzerine Sultan Murat’a kurşun dökmek için geldiklerini söyleyerek saraya girmek ve eski sultanı kaçırmak istemişlerdi. Ancak bu teşebbüs alınan sıkı önlemler sayesinde başarısızlıkla sonuçlanmıştı.[73][74]

Olayın akabinde Ali Suavi ve taraftarlarının Çırağan Baskını ve darbe girişimi Sultan'ı büsbütün şüpheci hale getirdi. Bunun da üstüne Temmuz 1878'de Rum Masonlardan Kleanti Skelyeri yanında Aziz bey, Ali Şeffati gibi kişilerin V.Murad'ı kaçırma girişiminin, hatta bazı iddialara göre bu plan ile eş zamanlı II. Abdülhamid'e de suikast planının son anda bir ihbarla engellenmesi, II. Abdülhamid'in doğal olarak iyice şüpheciliğinin artmasına neden olmuştur; bu birbiri ardında gelen üç olayın ruh halini ağır şekilde etkilediği de açıktır.[75]

İktidarı tümden ele alan II. Abdülhamid artık tekrar bir darbe,kaçırma teşebbüsü olmaması ve önceki sultanların akıbetine uğramamak ve 1880lere doğru uygulanan tedavilerle kısmen ruhi yönden iyileşmeye başladığı iddia olunan V.Murad'ın tekrar kendi otoritesini riske atmaması için siyasi otoritesini iyice güçlendirmek istiyordu. Sonuçta kendine muhalif olabilecek kitleyi ortadan kaldırmaya karar verdi. Bu amaçla da Haziran 1881 öncesi gözaltı, ifade alma, yakalama ve tutuklamalar başladı. Midhat Paşa yakalananlar arasındaydı. Yakalanan kişilere yine mahkeme önüne çıkmadan önce ifadeleri öncesi ve sonrasında işkence yapıldığı da iddialar arasındadır.[76][77] Sonrası Abdülhamid selefi olan amcası Sultan Abdülaziz'in öldürüldüğünden bahisle 27 Haziran - 29 Haziran 1881 tarihleri arasında Yıldız Sarayı'nın bahçesinde bir çadır kurdurdu. Suikast ve cinayetle suçladığı birçok kişiyi yargılattırdı. Ancak bu yargılamalar Abdülaziz'in ölümünün intihar mı cinayet mi olduğunu, cinayetse kimin/kimlerin nasıl işlediğini bulmak için değildi. Bu yargılamalar ile II. Abdülhamid hem saltanatı için tehlike olarak gördüğü kişileri yok etmek hem de V. Murad’ı halkın gözünden düşürerek yeniden tahta çıkarılma ihtimalini ortadan kaldırma peşindeydi.[78] Bu sebeple tarihçi Uzunçarşılı'ya,[79] araştırmacı Yaşar Şahin Anıl'a[80] ve o dönemlerde yaşayan Hırisantos adlı bir müellifin yazdığı eleştiriler[81] tarihçi Adem Korkmaz'ın[82] düşünceleri doğrultusunda sağlıklı bir yargılamanın yapıldığından söz edilemez ama aksi görüşler de bulunmaktadır.[83] Yine tarihçi Uzunçarşılı'ya göre Midhat Paşa, Yıldız Mahkemesi’nde yargılanan kişilerin en önemlisi Abdülhamid'in en çekindiği, halkın gözünden düşürmek istediği kişiydi.[76][79] Diğer önemli isimler ise Sultan Abdülaziz döneminin saray yönetiminde aktif rol oynayan Rüştü Paşa, Damat Mahmut Celalettin Paşa, Hayrullah Efendi gibi kişilerdi. Bunların yanı sıra Sultan Abdülaziz’in cinayetiyle ve onun mallarının bir kısmını gasp etme suçlamasıyla yargılanan dönemin mabeyncisi Damat Nuri Paşa da yargılandı. Buna karşın sabık Sultan V. Murad ve annesi Şevkefza Sultan ise zaten hapiste tutulduklarından yargılanmadılar.[73]

Mahkeme kurulunun başkanı Ali Sururî Efendi ve ikinci başkanı ise Rum asıllı Hristo Forides Efendi idi. Feriye Sarayı'nın görevlilerinden Pehlivan Mustafa, Cezayirli Pehlivan Mustafa ve Boyabatlı Pehlivan Hacı Mehmed ile Mâbeynci Fahri Bey, Ali Bey, Necib Bey, Midhat Paşa, Damat Mahmud Celaleddin Paşa ve Damat Nuri Paşa idama; Seyyid Bey ve Albay İzzet Bey de 10 yıl hapse mahkûm edildi. 9 Temmuz 1881 günü toplanan 25 kişilik bir temyiz kurulu tarafından tekrar gözden geçirildi. Bu kurulun üyeleri arasında Gazi Osman Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa da vardı. 25 kişi arasından 15 kişi mahkemenin kararının aynen uygulanması, 10 kişi ise cezaların hafifletilmesi yönünde oy kullandı. Böylece onaylanmış olan idam cezalarını II. Abdülhamid, Taif'te çekilmek üzere müebbet hapse çevirdi. Taif'te zor koşullar altında hapis hayatı yaşayan Midhat Paşa ve Damat Mahmud Celaleddin Paşa 8 Mayıs 1884 gecesi muhafızları tarafından boğularak öldürüldüler.[I] Eski şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi de 1898'de gene Taif'te öldü.[I] Nuri Paşa suçsuzluğunu iddia etse de müebbet hapis cezası almaktan kurtulamadı.[84] Bu mahkeme ve özellikle Midhat Paşa'nın ceza alması Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından da eleştirildi.[85] Böylece II. Abdülhamid kendine karşı olan muhalif kitleyi geçici süreliğine bertaraf etmiş oldu.

Toprak kayıpları

Romanya, Sırbistan ve Karadağ'ın elden çıkması, Teselya'nın Yunanistan tarafından işgali (1878)

Sırbistan, 1815 yılında özerklik kazandı. Bu özerklik, Ruslarla imzalanan Akkerman Antlaşması (1826) ve Edirne Antlaşması ile teyit edildi. 1835 yılında Sırbistan'ın ilk anayasası kabul edildi. 1867 yılında ise Batılı ülkelerin baskısıyla Türk birliklerinin Sırbistan'daki bütün kalelerden çekilmesi üzerine Sırbistan, görünüşte özerk, ancak fiilen bağımsız bir yapıya kavuştu. Karadağ ise İşkodra'ya bağlı bir sancak olmakla birlikte Osmanlı hâkimiyeti için askerî harekât yapılmasına lüzum görülmeyen çorak bölgede vladika adlı yöneticiler kısmî bir özerklik yaşamakta olup 1852 yılında Rusların da desteğiyle Karadağ Prensliği adıyla bu özerkliğini resmiyete kavuşturmayı başarmışlardı. 1858 ve 1862 yıllarındaki Osmanlı-Karadağ savaşlarının sonucunda imzalanan belgelerde Karadağ'ın sınırları da belirlenmişti. Sırbistan ile savaş, başlangıçta Osmanlı ordularının başarısıyla sonuçlandı. Sırpların Niş, Pirot ve Sofya hedeflerine yönelik başlattıkları taarruzları durduran Türk birlikleri karşı taarruza geçti ve 1 Eylül 1876 tarihinde Aleksinaç Muharebesi'nde Sırpları kesin bir yenilgiye uğrattı. Ekim ayında Sırpların savunmasının tamamen çökmesi ve Osmanlı ordusuna Belgrad yolunun açılması üzerine Rusya, 48 saat içinde silahlı çatışmaların durdurulması hususunda Osmanlı Devleti'ne ültimatom verdi. Rus baskısına boyun eğmek zorunda kalan Osmanlı Devleti ateşkes yaptı. 15 Ocak 1877 tarihi itibarıyla Sırbistan ile savaşın ilk merhalesi kesin olarak sona erdi. Karadağ ile 18 Haziran 1876 tarihinde başlamış olan savaşta ise Osmanlı ordusu başarısız oldu. 18 Temmuz'da Niksiç Muharebesi'nde yenilgiye uğrayan Osmanlı ordusu geri çekilmek zorunda kaldı.

Balkanlarda ortaya çıkan buhranı çözüme kavuşturmak gayesiyle ve Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki eyaletlerinin idari şartlarını düzenlemek üzere Avrupa ülkelerinin baskısı ile İstanbul'daki Haliç tersanelerinde toplanan Tersane Konferansındaki başarısızlık, sonrasında Ruslarla harbin çıkması üzerine hem Sırbistan, hem de Karadağ ile muharebeler de yeniden başladı. Osmanlıların neredeyse bütün birliklerini Ruslarla savaşa teksif ettikleri bir dönemde Sırbistan ve Karadağ'daki az sayıdaki birlikle savunmada kaldılar ve mağlup oldular. Sırplar 1878 yılında Niş, Pirot ve Vranje'yi ele geçirirken Karadağlılar da Nikşiç, Podgorica, Bar ve Ülgün'ü işgal ederek Adriyatik Denizi'ne çıktılar.[3]

Bu arada 93 Harbi öncesi ve başında Osmanlı himayesindeki Romanya Prensliği, Osmanlının, Rumen Kralı I. Carol'un baştaki Osmanlı yanlısı tutumunu değerlendirememesi ve Kırım Harbinin aksine Romanya'da savunma yapmak yerine Tuna boyunda savunma yapma stratejisi ardı ardına stratejik hataları karşısında[23] Rus işgaline uğramamak ve bağımsız olmak için Osmanlı aleyhine dönmüştü. Ruslarla 1877'de Bükreş'te anlaşıp ülke bütünlüklerine saygı gösterme, işgale uğramama şartlı olarak Rus kuvvetlerinin geçmesine izin verdi, fiilen Osmanlı'ya karşı bağımsızlığını ilan etti ve sonrasında Ruslar yanında savaşa girip Rusların ilerlemesine kendi askerleri ile katıldı. Öyle ki Plevne Muharebelerine Rumen Kralı'da Rus İmparatoru ile birlikte ordusuyla iştirak etmiştir. Neticede savaş sonrası Ayastefanos ve Berlin Antlaşması ile hukuken de bağımsızlığı tanınarak Osmanlı'dan ayrılıp Kuzey Dobruca'yı da topraklarına katıp Romanya Krallığı olarak bağımsız bir devlet haline gelmiştir.

Bunlar sürerken Yunan Ordusu, beklenmedik şekilde savaş ilan etmeden Osmanlı'nın elindeki Teselya'yı işgal etti. Bölgedeki Osmanlı birlikleri Rus-Sırp-Romanya-Karadağ kuvvetleri ile savaşta olduğundan sayıca yetersizlikten bu işgale karşı koyamadı. Osmanlı Devleti 1878 yılında imzalanan Ayastefanos Antlaşması ve Berlin Antlaşması ile Karadağ ve Sırbistan'ın bağımsızlıklarını tanıdığı gibi kaybettiği toprakların bu iki ülkeye ait olduğunu da kabul etti. Teselya'da Yunanistan'a verilmek zorunda kalındı.

Savaş neticesinde imzalanan Berlin Antlaşması'na göre Karadağ bağımsız olmuştur. 1879'dan itibaren Karadağ'la diplomatik ilişkilerin de başladığı bu dönemde ilişkilerde mühim bir mesafe kat edilmiştir. Balkan Savaşları'na kadar küçük sınır çatışmaları haricinde Osmanlı-Karadağ ilişkilerinde savaşsız bir dönem geçirilmiştir.[86]

Arnavut Milliyetçi Hareketi ve Prizren Birliği (1878-1881)

Gusinyeli Ali Paşa (oturan, sol) Hacı Zeka (oturan, orta) ve diğer Prizren İttifakı üyeleri

93 Harbi sonrasında yenik düşen Osmanlı İmparatorluğu Sırbistan'a ve Karadağ'a toprak bırakmak zorunda kalmıştır. Ayastefanos Antlaşması ile Makedonya'yı da içine alan bir Bulgaristan Krallığı kurulması kararlaştırılmıştı. Diğer taraftan Sırbistan'da ele geçirdiği bölgelerdeki Arnavutları sürmeye başladı. Özellikle %70'i müslüman ve Osmanlı'nın pek çok savaşında yer almış son derece sadık vatandaşlarının haklarını koruyamaması, daha başka çeşitli bölgelerinde Sırbistan, Karadağ'a terk edileceği söylentileri Arnavut ve müslüman ahalide büyük bir hoşnutsuzluk yarattı. Bölgedeki halkın çeşitli kesiminden kişiler Osmanlı'ya hizmet vermiş veya müslüman halkça saygı gören 47 Arnavut beyinin başkanlığında Berlin Antlaşmasının hemen öncesinde 10 Haziran 1878'de toplandı. Prizren Ligi veya Prizren Birliği (İttifakı) adı verilen bir örgüt kurulması kararı aldılar. Örgüt Prizren Ulusal Savunma Komitesi Kararnamesi adlı bir beyanname yayımlayarak 18 Haziran 1878'de bölgenin Osmanlı İmparatorluğu'ndan koparılmaması, Osmanlı'nın toprak bütünlüğünün korunması bu amaçla Osmanlı'ya destek verilmesi yolunda Prizren Ulusal Savunma Komitesi Kararnamesini yayınladı.[87][88] İlaveten Arnavutların yaşadığı vilayetlerin birleştirilmesinin istenmesi de kararlaştırıldı. Bunun ardından bölgedeki Arnavutlar silahlanmaya milis güç örgütlenmesine başladı. Her ne kadar ilgili örgüt bağımsız bir Arnavutluk kurulması amacıyla kurulmamışsa da çıkarılan metinde bu yönde Osmanlı'dan bölgenin alınması durumunda bir talep olacağı ima edilse de; Fraşirili Abdül Bey gibi bağımsızlık düşüncesinde olanlarda vardı ve bu hareketi destekleyen ve katılanlar arasındaydı. Temmuz'da Berlin Kongresi'nde kendi ve 60 kadar kişi birlik adına bir mektup yolladılar ve Arnavut olarak kendilerinin tanınmasını istediler.

"Türk olmadığımız ve olmak istemediğimiz gibi, bizi Slavlara, Avusturyalılara veya Yunanlara dönüştürmek isteyen herkese tüm gücümüzle karşı çıkacağız, Arnavut olmak istiyoruz."

1878 Berlin Kongresi'nde İngiliz delegasyonuna Prizren Birliği'nce gönderilen muhtıradan bir alıntı[87]

Osmanlı İmparatorluğu içinde Arnavut kültürünün savunmasını destekleyen bir örgüt olan Prizren Birliği'nin birleşme otonomi istediği ve sonuna kadar savunulacağını belirttiği 4 eyaleti gösteren haritası.

Talepleri özellikle Bismark'ın Arnavut diye bir ulus yoktur burada olsa olsa coğrafi bir birlik olur sözleri ile dikkate dahi alınmadı. Bunun yanında Berlin Antlaşması ile Arnavut ve Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu Bar, Podgorica ama en önemlisi Gusinye ve Plav çevresinin Karadağ'a bırakılmasına karar verildi. Bunun üzerine birlik bu anlaşma şartlarını kabul etmeyip silahlı mücadeleye girişmeye karar verdi. Öte yandan bu bölgenin devri Osmanlı'nın da istediği bir durum değildi. Fakat Rus birliklerinin, bu bölgelerin Karadağ'a katılması kesinleşmedikçe Doğu Rumeli'yi tahliye etmeyeceklerini öngören Rus ültimatomu karşısında Osmanlı'nın da başkaca bir çaresi kalmamıştı.[89] Osmanlı İmparatorluğu Berlin Antlaşması şartlarını kabul ettirmek için Müşir Mehmet Ali Paşa ve birliğin bildirisine imza atan ancak sonrasında birlikten ayrılan Abdullah Paşa Dreni'yi ikna için bölgeye gönderdi.

Yakova saldırısı neticesi öldürülen Müşir Mehmed Ali Paşa
Fraşirili Abdül Bey, 1880

93 harbindeki başarısızlıkları ve 1871'de bir Arnavut isyanını gidermedeki sert tutum ve davranışlarıyla zaten bölgede sevilmeyen Mehmet Ali Paşa tepki ile karşılandı. Yakova saldırısı diye bilinen olayda Abdullah Paşa Dreni ile birlikte bölge halkının Arnavut milislerin askerlere saldırısı ve çıkan çatışma sonucu öldürüldü.[88] Bu birliğin ilk saldırısı oldu. Osmanlı'nın Karadağ'a olan feragatini tamamlayamaması, 1878 kongresinden sonra bile ülkenin yüksek istikrarsızlığını uluslararası düzeyde vurgulamıştır. Selanik'ten Üsküp ve Ferizovik'e büyük askeri birlikler, birliğin üzerine gönderilse de Osmanlılar Prizren birliğinin üzerine genel isyan riski ve bölgedeki hoşnutsuzluğu arttıracağını düşünerek yürümedi, bu saldırıyı mantıksız başkaca işlere bağlayıp gizlemeyi tercih ettiler.[89] Ancak bu saldırı ve başarısı Fraşirili Abdül Bey gibi bağımsızlık yanlılarında istemlerinin güçlenmesine neden oldu.27 Eylül'de, Arnavutların yaşadığı tüm bölgelerin azami özerkliğe sahip tek bir vilayette birleştirilmesini, Arnavutça'nın bölgede resmi dil olarak kullanımı da içeren meclis kararları, talepleri İstanbul'da kardeşi Şemseddin Sâmi'nin sahibi olduğu Tercüman-ı Şark gazetesinde yayınlandı.[89][90] Birlik sonrasında Gusinye ve Plav üzerine yönelen Karadağ birliklerine saldırdı. 9 Ekim-22 Kasım 1879 arasında birliğin yaptığı Velika Saldırıları başarısız oldu. Bununla birlikte bölgedeki Osmanlı yöneticilerinden gizli yardım alan birliğe üye ama bağımsızlık yanlısı olmaktan çok Osmanlı taraftarı muhafazakar kanattan olan Gusinyeli Ali Paşa komutasındaki Arnavut ve Osmanlı Milisleri 4 Aralık 1879'da Novšiće Muharebesi'nde Karadağ ordusunu yenilgiye uğrattı. II. Abdülhamid ve Osmanlı kurmayları Ahmet Muhtar Paşa'yı Manastır üstü birliğin üzerine gönderse de Ahmet Muhtar Paşa barışçıl yollarla bu yerlerin devredilmesi gerektiğini belirten bir beyanname yayınlamakla yetindi.[91] Bu arada birlik Karadağ birlikleri ile 8 Ocak 1880'de Murino Muharebesi'ne girişti. Her iki tarafta zafer ilan etse de muharebe sonuçsuz kaldı. Bu kanlı mücadeleler ve direniş karşısında 1880'de Osmanlı İmparatorluğu ve büyük güçler Berlin Antlaşmasında revizyon için pazarlığa oturdu. İtalyan temsicilsi Plav ve Gusinye'nin Osmanlı'da kalması karşılığında sahildeki Katolik Arnavut kabilelerine ait Hot ile Kelmendi’nin bir kısmının Karadağ'a verilmesini talep etti. Ancak bunun haberini alan bölgedeki Katolik Arnavutlar, İşkodra'daki Fransız konsolosluğuna Osmanlı Sultanına bağlı olup asla bu durumu kabul etmeyecekleri ve silahlı direnişle karşı koyacaklarını belirtir bir mektup yazdılar.[92] Bunun üzerine Haziran 1880'de Berlin'de tekrar toplanan büyükelçiler, bu defa Ertem'e göre Osmanlıların teklifi ile[93] müslüman Arnavutların yaşadığı Ülgün kasabasının Karadağ'a verilmesini kararlaştırdılar ki bu sırada İngiltere'deki seçimleri Gladstone kazanmıştı. Birlik bunu da kabul etmedi,Ülgün'de direniş örgütledi. Osmanlılar da, Ülgün'ü Arnavutlardan teslim almayıp işi geciktirme sakınma peşindeydi.[94] Ancak Gladstone Osmanlı Devleti'ne derhal Ülgün'ü Karadağ'a teslim etmesi aksi takdirde İngiltere önderliğindeki uluslararası donanmanın İzmir'i işgal edeceğini bildirmiştir. Birde gemilerini Ülgün ve Osmanlı İmparatorluğu üzerine göndermiştir.[93][95] Osmanlı İmparatorluğu bunun üzerine Ülgün ve birliğin üzerine asker göndermek mecburiyetinde kalmıştır. Müşir Derviş İbrahim Paşa komutasında Osmanlı birliklerince girişilen 1881'e kadar devam eden çatışmalar ve 22 Kasım 1880 Ülgün Muharebesi, 16-20 Nisan 1881'deki Slivova Muharebesi neticesinde birlik dağıtılmış liderleri tutuklanmıştır. Neticede Ülgün Karadağ'a verildi, Plav ve Gusinye ise Osmanlı'da kaldı. 1913 yılında I. Balkan Savaşı'nda Karadağ tarafından işgal edilip elden çıkana kadarda kalmaya devam etti. Öte yandan Karadağ'daki gazeteler ittifakın hızla Osmanlıca Gladstone'un tehdit baskısı ile girişilen operasyonlar neticesi dağıtılması ve bu olaylar akabinde Osmanlıları ve Arnavutları (Prizren İttifakını) Berlin Antlaşması ile kendilerine verilen toprakları vermemek ve büyük güçleri kandırmak için danışıklı oyun tertip etmekle itham etti.[96] Bununla birlikte ittifakın muhafazakar kanadını temsil eden Arnavut Gusinyeli Ali Paşa sonrasında II. Abdülhamid tarafından affedilip serbest bırakılıp bulunduğu yerde Gusinye muhafızı, İpek Mutasarrıfı yapılmıştır. İttifakın bağımsızlık yanlısı kanadını temsil eden Arnavut bağımsızlığını savunan Fraşirili Abdül Bey ise mahkemede yargılanıp ölüm cezası alsa da II. Abdülhamid cezayı hapse çevirdi, 1886'da sağlık nedenleri ile de affetti. Sonrasında kendi İstanbul Şehremaneti üyeliğine getirilmiştir.[97] II. Abdülhamid pek çok Arnavut'u üst düzey görevlere getirmiş ve askeriyeye almıştır. İlk Arnavut ulusal hareketi bu şekilde sona erdirilmiştir ancak bu olaylar bir kısım Arnavutların zaman içinde zayıflayan Osmanlıya karşı cephe alması ve bağımsızlık taleplerinin de önünü açmıştır. II. Abdülhamid'in tahttan ayrılması ardından 1909'da bölgede tekrar Arnavut isyanları patlak verecektir.

Kıbrıs'ın İngiltere'ye kiralanması (1878)

12 Temmuz 1878 tarihinde Lefkoşa burçlarına ilk kez Birleşik Krallık bayrağının çekilmesi.
İngiliz ordusu Kıbrıs'a ayak basar basmaz Lefkoşa'daki Kykko Manastırı'nın bahçesindeki St. Procopios Kilisesi'nde İngiliz bayrağını kutsayan Rum rahipler.(1878)

Mayıs 1878'de Osmanlı Devleti'ne resmen başvurmuş olan Birleşik Krallık, Kıbrıs'ın kendilerine verilmesi için bir anlaşma yapılmasını istedi.[98][Ş] Ayastefanos Antlaşması yerine Rusya'yı daha Osmanlı lehine anlaşmaya ikna edebileceklerini de belirttiler. Osmanlı Dışişleri Bakanı Saffet Paşa, Birleşik Krallık'ın isteklerini yumuşatmak istediyse de İngiliz elçi gerekirse Kıbrıs'ı zorla işgâl edebileceklerini söyleyerek Osmanlı'yı tehdit etti.[98] Bu tehdidin ardından anlaşmanın en geç 3 Haziran 1878 akşamına kadar yapılması için Osmanlı'ya yönelik baskı arttırıldı. Baskılar neticesinde Osmanlı, anlaşmayı kabul etti.[98] Osmanlı Devleti ile Birleşik Krallık arasında Kıbrıs'ın yönetiminde değişiklik yapılmasını öngören anlaşma 4 Haziran 1878'de imzalandı.[98] 7 Temmuz 1878'de de İngilizlerin Kıbrıs'a asker çıkarmalarına izin veren emir çıkarıldı.[98] Böylece 12 Temmuz 1878'de Kıbrıs'a asker çıkaran İngilizler, Kıbrıs'taki Osmanlı bayrağını indirip yerine kendi bayraklarını çektiler.[99] Böylelikle her ne kadar "geçici" olacağı söylense de Kıbrıs tamamen İngilizlere bırakılmış oldu.[100]

Bununla birlikte İngiltere Osmanlı İmparatorluğu'na karşı sözünü tutarak daha Osmanlı lehine olan ve Balkanlarda Makedonya'yı büyük ölçüde Osmanlı'ya bırakan bağımsız ve büyük bir Bulgaristan Krallıği yerine şeklen Osmanlıya bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurduran Bulgaristan'ı ikiye bölen Erzurum, Doğubayazıd'ın Osmanlıya geri iadesini sağlayan Berlin Antlaşması'nı Ruslara kabul ettirtmiştir. Kıbrıs’ın İngilizlere teslim edilişinden iki yıl sonra, 1880 tarihinde, Altın Post Şövalyeleri Tarikatı tarafından, II. Abdülhamid’e şövalyelik nişanı verilmiştir.[101]

II. Abdülhamid'in iktidarının ardından Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin İngilizlere karşı savaşa girmesi neticesi 1914'te Kıbrıs, Büyük Britanya Krallığı tarafından ilhak edilecektir.

Avusturya-Macaristan'ın Bosna-Hersek'i işgali (1878)

Karl Pippich tarafından resmedilen Žepče (Sebze) Muharebesi (1878)
İşgale tepki gösteren Osmanlı'ya bağlı direnişçilerce savunulan Saraybosna'ya hücum eden Avusturya-Macaristan Ordusunu resmeden çizim (1878)
İngiliz gazetelerinde çıkan sivil halkın Boşnakların Saraybosna sokaklarında Avusturya-Macaristan Ordusuna karşı çatışması ve direnişini resmeden grafik (1878)

Bosna-Hersek esasında 18. yüzyıldan başlayarak uzun bir zaman boyunca Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Arşidüklüğü arasında çatışmalara konu olmuş bir yerdir. Ancak Avusturya İmparatorluğu 18. yüzyılda burayı alma yönündeki tüm girişimlerinde başarısız olmuştu. Sonrasında halefi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kurulduğunda Osmanlı ile ılımlı ilişkiler kurmayı tercih ettiğinden Bosna sorunu uzun bir süre iki devlet arasında gelmedi.

Bosna'da Müslüman beyler, Hristiyan köylülerin sorumlu olduğu çiftlik ürünleri ve hayvanlar üzerindeki çeşitli vergilerin yanı sıra, her bir köylünün mahsulünün bazen yarısı kadarını almaktaydı. Ayrıca, mütesellimler, kalan verim üzerinden ek vergiler alırlardı. 1874 mahsulünün başarısızlığı ve köylülerin kötü durumu ve Panslavizm ve Pansırbizm'deki dış etki ve ayrıca Avusturya'nın daha fazla Güney Slav topraklarındaki özlemleri, bölgedeki Sırpların isyanı ile 1875'de Hersek İsyanı denen isyanın patlamasına neden oldu.[102] Bu isyan sürerken Osmanlı Balkanlarda Rusların desteklediği Slavların çıkardığı Bulgar isyanı ve kendi özerk Sırbistan ile Karadağ Prensliklerinin ayaklanmaları ile uğraşmaktaydı. Osmanlı devleti Rusya ile savaşa doğru yürürken, Kırım Savaşı'ndaki durumun aksine Rusya diplomatik alanda Osmanlı'nın bu defa elini kolunu bağlayacak önemli hamlelerde bulundu. En başta 1815 Viyana Konferansı sonrası Osmanlı Devletinin Slavlara karşı toprak bütünlüğünü korumaya yönelik politikasını ne olursa olsun Balkanlarda Slav birliğini engelleme şeklinde değiştiren Avusturya Macaristan dışişleri bakanı Kont Andrassy'e ulaştılar.[103] Osmanlı Devleti ile büyük güçler arasında Tersane Konferansı daha sürerken 15 Ocak 1877'de Avusturya Macaristan ile Rusya olası bir Osmanlı Rus Savaşı'nda, Rus galibiyeti halinde Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan'a verilmesi ve karşılığında Avusturya-Macaristan'ın tarafsız konumda kalması; Balkanlarda tek ve büyük bir Sırp veya Slav devleti kurulmayacağı konusunda Budapeşte'de Peşte Antlaşması diye bilinen gizli bir antlaşma imzaladılar.[104][105] Rusya bunun gibi Almanya ve diğer ülkelerle de tarafsızlık yolunda sözlü anlaşmalar yapıp savaşa girişinde başarısını diplomatik alanda garantilemek istemiş ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuştur.[103] Netice olarak Rusya Osmanlı devletine savaş ilan edip 93 harbi sürerken Hersek isyanı bastırıldı ancak 93 harbi ağır Osmanlı yenilgisi ile sonuçlandı. Ayastefanos antlaşması Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. Ancak bu antlaşmaya İngiltere kadar Avusturya-Macaristan'da tepki gösterdi. Zira Rusya aralarında imzaladıkları Peşte Antlaşmasına aykırı davranmış, Büyük Bulgaristan’ı kurmuş, Avusturya’nın Selanik yolunu kesmeye çalışmış ve Karadağ’ın sınırlarını Avusturya-Macaristan aleyhine olacak şekilde genişleterek Avusturya’nın Adriyatik’e çıkışının iyice engellemiştir. Ayrıca savaş öncesinde aralarında yaptıkları Budapeşte Antlaşması’na göre Bosna-Hersek’i kendine verecekken, Ayastefanos Antlaşması ile burası Rusya ve Avusturya’nın gözetiminde özerklik kazanmıştı. Bütün bu nedenlerden ötürü Avusturya-Macaristan, Rusya’ya tepkili idi. Bundan oda İngiltere ile birlikte bu antlaşmanın iptalini istiyordu.[103]

Netice olarak Avusturya-Macaristan, zaman kaybetmeden İstanbul’a bir diplomatını gönderdi. İngiltere’nin Kıbrıs’ı istediği gibi İstanbul Hükûmeti’nden Bosna-Hersek’i direkt olarak talep etti. Bunun aksi olursa da Balkanlar’daki Sırbistan, Bulgaristan ve Karadağ’ın sınırlarının daraltılmasında Osmanlı Devleti’ne destek sağlamayacağını bildirdi. Ancak Babıali ve II. Abdülhamid bu teklifi reddetti.[103] Bununla birlikte İngiltere, Osmanlı'dan Kıbrıs'ı alma karşılığı Berlin Kongresi planını çoktan hazırlamıştı. Rusya ve Avusturya Macaristan ile İngiliz dışişleri bakanları bir araya gelip kongrede neler yapılacağının planını kurmuşlardır. Buna göre İngiltere Osmanlı'ya yardım ederken 4 Haziran 1878 tarihli İngiltere- Avusturya-Macaristan ile yapılan gizli antlaşmada ise Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından işgal edilmesi durumunda İngiltere karşı gelmeme garantisi vermiştir.[103]

Kongreye katılan devletler Berlin Kongresine normal şekilde başbakan ve dışişleri bakanlarını temsilci göndermişlerdir. Ancak Osmanlı Devleti’nde ise durum hiç böyle olmamıştır. Abdülhamit sadece bir diplomat ve bir Paşayı, Osmanlı’yı temsil için göndermiştir. Bunun II. Abdülhamid’in hatalarından biri olduğu iddia edilmektedir. Neticede İngiltere-Avusturya Macaristan ve Rusya arasındaki anlaşmalar gereği planlanan senaryo Temmuz ve Haziran 1878'de Büyük Güçler tarafından düzenlenen Berlin Kongresinde sahneye kondu. Daha başında Bismark Osmanlı delegesine esasında gerçekleri belirtecek şekilde şunu söyledi. “Kongre’nin Osmanlı Devleti için toplandığını zannederek kendinizi aldatmayınız. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan Ayastefanos Antlaşması Avrupa devletlerinin menfaatlerine dokunan bazı maddeleri ihtiva etmeseydi, olduğu gibi bırakılırdı.”[103] Avusturya Bosna Hersek konusunda güvenlik çekincelerinin olduğunu belirtti. Sırbistan ve Karadağ'ın bölgede genişlemesini Bosna Hersek'i kendine kadar bölgesindeki Slavları kışkırtacağını düşündüğünü, Hersek İsyanı gibi çıkacak benzer bir isyanın kendine sorun olacağını belirtti.[103] Avusturya Bosna-Hersek'te kendi askerlerinin olması için Osmanlı'ya ve İngiltere'ye talepte bulundu. Rus temsilcilerinde de Bosna Hersek ve Yeni Pazar sancaklarına Avusturya'nın asker göndermesine itiraz etmeyeceğini belirtmesi bunu Avusturya Macaristan'ın yapabileceğinin Rus temsilcisi Gorçakofça bildirilmesi ile[106] kongreden Bosna-Hersek'e Avusturya-Macaristan'ın asker göndermesi hususunda karar çıktı. Osmanlı delegelerinin ısrarı üzerine, Avusturya-Macaristan ile Osmanlı bir protokol imzalamıştır. Osmanlı sultanının hükümranlığının -semboliken de olsa-bölgede devam edeceği şartını Avusturya kabul etmiştir. Bosna-Hersek Avusturya idaresine geçmiştir. Kısacası Habsburglular Bosna'yı işgal etme hakkını elde etmiştir. Bosna-Hersek için en acı gerçek yönetimin değişmesi; tüm idari kurumların farklı bir sistem ile yönetilecek olmasıdır.[103]

Neticede Bosna-Hersek hukuki olarak Osmanlı'nın bir parçası olarak kalmaya devam etti ancak fiilen elden çıkmış Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na devredilmiş oldu ayrıca Avusturya-Macaristan Yeni Pazar Sancağı'nda da garnizon tutma hakkını elde etti. Bununla birlikte Müslümanlar Boşnak ve Arnavutlar, Babıali'den desteksiz Bosna Hersek'te bu işgale direnmeye çalıştılar. İşgal 29 Temmuz 1878'de; Avusturya Macaristan İmparatorluğunun 28 Temmuz 1878’de, Avusturya- Macaristan Hükûmeti Bosna-Hersek hakkında bir beyanname yayınlayarak askerlerinin sınırı geçmek üzere olduklarını, bunu, düşman sıfatıyla değil, fakat Bosna-Hersek’i ve bunlara sınır olan Avusturya- Macaristan arazisini uzun yıllar boyunca huzursuzluk içinde bulundurmuş olan kötülükleri ortadan kaldırmak üzere yapacaklarını belirtir beyanname yayınlanması akabinde başlamasına karşın Avusturya-Macaristan işgal kuvvetleri komutanı General Filipoviç, Hersek’in merkezi olan Mostar kasabasını şiddetli çatışmalardan sonra ele geçirmiştir . Bu mağlubiyete rağmen, halkın Avusturya yanlısı olmaması sonucu birçok Bosnalı, İmparator’un askerine karşı gelmeye devam etmiştir. General Filipoviç'in ordusu, Müslümanların ciddi direnişiyle karşılaşmış ve Doboj, Žepče (Sebze), Maglaj şehirlerine girebilmek için kuzeyde çatışmalara girip önemli kayıplar vermiştir. Maglaj şehrinde Avusturya ordusu ile Boşnaklar arasında ciddi çarpışmalar olmasına rağmen, Avusturya ordusu, 5 Ağustos’ta bu şehri, 8 Ağustos’ta da Zepçe’yi işgal etti. Bu sırada Babıali, Bosna’daki askeri temsilcilerine Avusturya-Macaristan askerlerini dostça karşılamaları talimatını göndermişti, fakat birçok Türk komutanı, bu talimatın aksine hareket etti. Bu suretle, direnişçilerin sayısı gittikçe çoğaldı. Hristiyanlardan birçok kimse ve Müslüman Arnavutlar direnişçilerin saflarına katıldılar. Böylece Avusturyalılara karşı mücadele eden vatanseverlerin sayısı yüz bine yaklaşmıştı.[106] Graçanik, Biskova Hanı’nda ve Tuzla’da önemli çarpışmalar oldu. Wurtemberg Dukası’nın emrindeki tümen üç günlük şiddetli bir çarpışmadan sonra, Travnik ile Saraybosna arasındaki direnen mevzileri ancak zorlayabildi. Duka sonrası bu şehirlerden Travnik’i mukavemetsiz işgal etti. Avusturya işgal ordusunun büyük kısmı 18 Ağustos’ta Saraybosna’nın önüne geldi. Şiddetli sehrin içinde bile sokak sokak süren bir çatışmadan sonra 19 Ağustos’ta Saraybosna şehrine büyük kayıplar vererek girdi.General Zach komutasındaki Avusturyalılar 19 Eylül’de Bihaç’ı hücumla ele geçirdi. Başka bir yönde General Szapary Ağustos ayı sonunda Doboj şehrine girdi. Eylül sonlarına doğru Biyelina müstahkem şehri ile Tuzla kasabası Avusturya askerlerinin eline geçti. Sonbaharın ilk günlerinde mukavemetin şiddeti, yavaş yavaş durmaya başlamıştı. Ancak kırsalda süren direnişle de bütün Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan Devleti tarafından ele geçirilmesi 28 Ekim 1878‘e kadar ancak tamamlanabilmiştir.[106]

1908'de 2.Meşrutiyet sonrası Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etmesi akabinde Bosna Krizi sonrasında Avusturya Macaristan Imparatorluğu zaten askerini bulundurduğu Bosna Hersek'i rakibi gördüğü Sırbistan'ın işgal etme tehlikesinin ortada olduğundan bahisle artık fiilen değil, resmi olarak da topraklarına katıp ilhak etmiştir. Böylece Osmanlı İmparatorluğu Bosna-Hersek'i tümden kaybetmiştir. Birinci Dünya Savaşı akabinde ise buraları Sırbistan'ın eline geçecektir.

İran'a Kotur ve çevresinin terki (1878-1879)

İran'da Nasıreddin Şah'ın kardeşi olan Mülk-i Ara Abbas Mirza, kardeşi tarafından sevilmezdi, bilhassa babalarının ölümü üzerine Nasireddin Şah ona karşı düşmanlığını daha fazla belli etmeye başlamıştı. Tahtını sağlama almak isteyen abisinin kendini öldürme riski altında İngiltere ve Rusya'nın desteklediği Abbas Mirza ülkeden kaçmak zorunda kalmış ve önce Osmanlı İmparatorluğu'nda Bağdat'a sonra 1852'de İstanbul'a gelmiştir. Nasireddin şah kardeşi için Sultan Abdülaziz'le konuşmuş ve Sultandan Şehzadenin huduttan uzak tutulmasını, Halep veya Diyarbakır'a gönderilmesini istemiş, iki tarafta bu şekilde anlaşmıştır. Ancak sonrasında Nasireddin Şah, Bağdat'a gitmiştir. 93 Harbinde Osmanlı'nın endişesi savaş sürerken İran'ın Rus tarafını tutması ve tarafsız kalmayacağı korkusu olmuştur. İran, Nasireddin Şah'ın Bağdat'tan çıkarılması şartını ileri sürmüştür. İngiltere'de İran'dan Rusya yanında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı cephe almamasını 1878'de talep etmiş, Nasireddin Şah “Osmanlı Devleti Abbas Mirza'yı Bağdat'tan sürdüğü takdirde Rusya ile bir anlaşma yapılmayacaktır" cevabını vermiştir.Bunun üzerine Abbas Mirza Tahran'a can güvenliği garanti şartlı Osmanlı'ca II. Abdülhamid tarafından geri gönderilmiştir. Bir müddet sonra abisince Zencan Valiliğine tayin edilmiştir.[107]

Osmanlı 93 Harbinde yenilince Berlin Antlaşmasında İngilizlerin araya girmesi ile Eleşkirt Ovası ve Doğubayazıt'ı geri vermeyi Ruslar kabul etmişti. Ancak Berlin Antlaşması'na İran'dan bir temsilci katılmıştı. Ruslar için stratejik öneme sahip kendi toprakları içinde sorun teşkil edebilecek Kotur şehrinde Osmanlı varlığını kabul etmek istemiyordu. Burası İran ile Osmanlı arasında da sınır anlaşmazlığında sorunlardan biriydi. Ruslar, Berlin anlaşmasına gözlemci gönderen İran'dan yana tavır alarak ellerindeki Doğubayazıt'ı ancak İran'a bu şehir ve çevresindeki köylerin Osmanlıca verilmesi karşılığında teslim edeceğini bildirdiler. Osmanlı Rus şartını bunun gereği olarak Kotur ve 18 köyü İran'a bırakmayı kabul edip, 1879'da burayı boşalttı. İran, Kotur ve çevresindeki 18 köyü böylece almış oldu; Ruslar'da işgal ettikleri Doğubayazıt'ı Berlin Antlaşması gereği Osmanlı'ya geri verdiler.[108] Böylece kötü durumdaki Osmanlı İmparatorluğu, İran'a karşı da toprak kaybetmiş oldu.

Kaynakça

  1. ^ Yüzüncü yılında II. Meşrutiyet, Asım Öz, Pınar Yayınları, 2008, ISBN 975-35-2115-4
  2. ^ Palmer, Alan (1993). Bir Çöküşün Yeni Tarihi. İstanbul: Sabah Kitapları. ss. sf. 159-160. ISBN 975-7339-00-8. 
  3. ^ a b Çakır, İbrahim (2022), MİLLİYETÇİLİK AKIMININ OSMANLI DEVLETİ’NE ETKİLERİ: KARADAĞ’IN BAĞIMSIZLIĞI (s.1-18), Lefke Avrupa Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt:13 Sayı:1, ss. 11-13, 24 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 24 Kasım 2022 
  4. ^ Kaya, Zeki (1990), I. Meşrutiyet ve (Türkiye'de Meclisi Mebusan) (yayınlanmamış tez) (PDF), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi, s. 6, 8 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 8 Kasım 2022 
  5. ^ İnal, Mahmut Kemal (1955), Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar Cilt.III., İstanbul: Maarif Matbaası, s. 343. 
  6. ^ a b c Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; Özgüldür isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  7. ^ Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi. ss. c. VII s.366. 
  8. ^ "Kanun-i Esasi". 24 Ekim 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  9. ^ BERKES Niyazi; Türkiye’de Çağdaşlaşma,(1978) İstanbul,s.173
  10. ^ Bulgarian Horrors and the Question of the East 29 Temmuz 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., W.E. Gladstone, 1876, s. 61-62.(Orijinal metnin pdf versiyonu 23 Eylül 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.)
  11. ^ Aydın, Mithat (2005). "İSTANBUL KONFERANSI (1876)'NA GİDEN YOLDA İNGİLTERE'NİN "DOĞU" POLİTİKASI" (PDF). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Sayı:17. ss. 59-66. 2 Nisan 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 19 Mart 2015. 
  12. ^ "THE TREATY OF BERLIN: 1878". web.archive.org. 11 Mart 2001. 11 Mart 2001 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ekim 2022. 
  13. ^ a b c d Akşin, Sina (1970), 1.Meşrutiyet Meclisi Mebusanı-I (s.19-39), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Cilt:25 Sayı:1, ss. 38,39, 15 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 15 Kasım 2022 
  14. ^ Turkey and the Great Powers. The Constantinople Conference. The Commissioners' Last Proposals to the Porte. An Ultimatum Presented the Great Dignitaries of State to Decide Upon an Answer. 24 Ekim 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. New York Times, 16 January 1877.
  15. ^ Conference de Constantinople. Reunions Préliminaires. Compte rendu No. 8. Scéance du 21 décembre 1876. Annexe III Bulgare. Règlement organique. (in French)
  16. ^ Further Correspondence respecting the affairs of Turkey. (With Maps of proposed Bulgarian Vilayets). Parliamentary Papers No 13 (1877).
  17. ^ "ЦАРИГРАДСКА КОНФЕРЕНЦИЯ 1876" (PDF). web.archive.org. 14 Mart 2012. 27 Nisan 2022 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ekim 2022. 
  18. ^ a b c Salih, Erol (2019), XIX. Yüzyıl Osmanlı Devlet Adamlarından İbrahim Edhem Paşa (Yayınlanmamış Doktora Tezi) (PDF), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bölümü, s. 273-284,291-295, 22 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 22 Ekim 2022 
  19. ^ Bahadıroğlu, Yavuz (2009). "II. Abdülhamit". Resimli Osmanlı Tarihi. Nesil Yayıncılık. ss. 470, 471. ISBN 978-975-269-299-2. 
  20. ^ a b Dumaine, J. (1879), La Guerre d'Orient en 1877-1878 Cilt:1, Paris: Libraire Militaire de J.Dumaine, ss. 98-101, 28 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 28 Kasım 2022 
  21. ^ Saib, Ahmed, Son Osmanlı Rus Muharebesi (Aynen Latin harfleri ile aktaran: Merve Öter Ahmed Saib'in “Son Osmanlı Rus Muharebesi” adlı Eserinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi (Yüksek Lisans Tezi), Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2019, ss. 36,37, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 27 Kasım 2022 
  22. ^ Alpar, Güray (15 Haziran 2018). "OSMANLI'NIN SON DÖNEMİNDE ORDU YAPISI VE SAVAŞ KÜLTÜRÜ". Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 11 (1): 1-20. 21 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ekim 2022. 
  23. ^ a b "Plevne'de 145 gün belgeseli TRT yayınları". 23 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Kasım 2012. 
  24. ^ a b Karakulak, Mesut, Bir Vapurdan 93 Harbine Bakmak: Mersin Vapuru Hadisesi ve Rusya’da Osmanlı Savaş Esirleri (s.1039-1060) (PDF), History Studies Cilt:12 Sayı:3, ss. 1041,1042,1053,1054, doi:10.9737/hist.2020.870 
  25. ^ a b Erinç, Emine Tülin (2015), Osmanlı Müelliflerine Göre 93 Harbi’nin Kaybedilme Sebepleri (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, ss. 84,85 
  26. ^ Bu kişinin hayat hikayesi için bkz.Ercoşkun, Tülay (Mayıs 2017), Yeni Bilgi Belgeler Işığında Kaplan(zade) Ahmed Saib (1860-1918), Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt:36 Sayı:61, ss. 95-138, 27 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 27 Kasım 2022 
  27. ^ Kolağası Reşid (1908), 1293 Seferi Avrupa'da (Yayınlandığı Rumi yıl:1324), İstanbul, ss. 11,13,15,37,38,68  Özellikle Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa'nın diğer Paşalarla anlaşmazlığı yetersiz davranışları, Süleyman Hüsnü Paşa-Mehmet Ali Paşa-Şıpka Geçidi ve Osman Paşa'ya yardım konusunda anlaşmazlıkları ve heyet-i müşaveredeki Serasker Mehmed Rauf Paşa'nın yanlış hatalı müdahaleleri, kararları cephe komutanları ile anlaşmazlıkları, kavgaları eserde eleştirilmekle birlikte Ahmed Saib'in aksine yazar, Şıpka konusunda Hüsnü Süleyman Paşa'yı değil, Mehmed Ali Paşa'yı haklı bulmaktadır.
  28. ^ Kutay, Cemal (1975), Örtülü Tarihimiz, Birinci Cilt, İstanbul: Hilal Matbaası, Alioğlu Kitapevi, ss. 277,278,312,319,321,326,367 "...Çarın kardeşi ve saltanatın veliahtı idi.Bütün diğer prensler gibi savaşın ön hattında çarpıştı. Ya bizimkiler? Bizimkiler, sarayların kalın duvarları ardında ya keyif ve zevk içinde ya üzerlerine çevrilmiş tarassut bakışları altında dertli ve endişeli idiler....Batı (Tuna) Cephesinde çarın kardeşi Grandük Nikola, Doğu Cephesinde diğer kardeşi Grandük Michael yer almıştı. Çar da bizzat zaman zaman –Plevne’de olduğu gibi- cephede bulunmuştu..."
  29. ^ Öter, Ahmed Saib'in “Son Osmanlı Rus Muharebesi” adlı Eserinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi s.86-87: Ahmed Saib'in kitabından aynen: ...Muhârebe esnâsında Osmanlı ordularının harekât-ı umûmîyyesine pek vahim bir tesîr icrâ eden meclis, işte şu umûr-u harbiyye meclisidir. Bu meclisin sebeb-i teşekkülü Hakkında irâde olunan delâilin pek zayıf olduğu âdet-i tedkîkatla anlaşılır. O vakît işin iç yüzüne vâkıf olamadıklarından nâşî bu meclisin teşekkülünü mâkûl görenler bulunduysa da meclisin tesisinden maksad-ı âlinin bambaşka olduğu pek çabuk meydana çıktı. Mecliste o zamanlar saraya pek ziyâde gergin bulunan Rauf Paşa ve kurenâdan ve saray ferikânından Said ve Nafız ve askerlikle hiç de münâsebeti olmayan Muhammed Rüştü ve Hâlim Paşaların bu meclise idhâli maksadın ne olduğunu apaçık gösteriyordu. Bundan maksad başka bir şeyi olmayıp umûm orduları merkezin daha Türkçesi sarayın idâre etmesi olduğu meydandaydı. Nitekim böyle oldu. Meclisin teşkîlinden birkaç gün sonra orduların harekâtı Hakkında Serdar’a emirler gitmeye başladı. Bu emirlerin hemen umumu ahvâle muvâfık değildi.Çünkü bu emirler mecliste bulunan Paşalar veyâhud birisi tarafından zât-ışâhâneye ilgâ edilen fikirleriydi. Hâlbuki da’rul harbte bulunan umerâ ahvâli iyi keşf ediyor. Ve ona göre tertîbât yapmak üzere bulunuyorken İstanbul’dan gelen bir telgraf ortalığı alt üst ediyordu. Evvelki tertîbât Terk olunarak yenisi yani umûr-u harbiyye meclisi tarafından irâe olunan üslûbta hareket olunuyordu. Şu hâl muhârebe-i mezkûrede ordularımızın mahvını ve Ruslar’ın galebesini teshîl eden esbâbın başlıcası olduğu erbâb-ı vukûfa mâlûmdur... (özellikle Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa'nın diğer paşalarla anlaşmazlığı yetersiz davranışları, Süleyman Hüsnü Paşa-Mehmet Ali Paşa-Şıpka Geçidi ve Osman Paşa'ya yardım konusunda anlaşmazlıkları ve heyet-i müşaveredeki Serasker Mehmed Rauf Paşa'nın yanlış hatalı müdahaleleri,kararları cephe komutanları ile anlaşmazlıkları,kavgaları da eser de sıkça eleştirilmektedir)
  30. ^ a b Kunt,Metin; Akşin,Sina; Ödekan,Ayla; Toprak, Zafer; Yurdaydın, Hüseyin G. (1996), Sina Akşin (Ed.), Büyük Türkiye Tarihi 3.Cilt Osmanlı Devleti (1600-1908), Cem Yayınevi, s. 161,162 "...Osmanlı Ordusunun Abdülaziz tarafından alınan silahlar sayesinde o bakımdan iyi olduğu, fakat subay assubay niceliği bakımından Ruslardan hayli geride olduğu anlaşılıyor. Ruslar hızlı bir manevra savaşı sürdürürken, Rumeli ordusunun komutanı yaşlı Abdülkerim Nadir adeta bir bekle gör tutumu içindeydi. Onun azli üzerine yerine gelen (17/07/1877) Mehmed Ali Paşa da duruma egemen olamadığı gibi, Abdülhamit'in hastalıklı ruhunun yani kuruntularının bir ürünü olarak, İstanbul'da kurduğu Meclis-i Askerinin kumanda işlerine karışması işleri büsbütün çorbaya çevirdi,28 Eylül'de komuta Süleyman Paşa'ya verildi. Rus başarıları üzerine o kuvvetlerini dağıtmayıp Edirne ve Çatalca'ya toplamak fikrini savunmuşsa da, güya onu kıskanan Hassa Müşiri Çerkez Rauf Paşa, Abdülaziz'i tahttan indiren Süleyman Paşa'nın Edirne'ye gelmesinin tehlikeli olacağını söyleyerek padişahın "vehmini tahrik" ettiğinden müsade edilmemiş. Gerçekten de Edirne düştüğünde (20/01/1878) orayı savunan asker miktarı ancak 8.000 idi. Böylece Ruslar Yeşilköy'e kadar gelip I. Cihan Savaşı sırasında havaya uçurulacak olan Büyük Zafer anıtını inşa ettiler..."
  31. ^ a b c d e f Oğuz, Ahmet (Nisan 2014), Birinci Meşrutiyet Meclisinin Kapatılması Sonuçları Üzerine (s.41-67) (PDF), Nevşehir Barosu Dergisi,Yıl:1, Sayı:1, ss. 48,50,56,62,63 
  32. ^ TDV İslâm Ansiklopedisi, 1988, İstanbul, 1.cild, s.216-224
  33. ^ a b c Özbilgen, Erol (2006), Osmanlıların Balkanlardan Çekilişi: Süleyman Hüsnü Paşa ve Dönemi, İz Yayıncılık, ss. 149,204,243, ISBN 9753556098 
  34. ^ a b c Beydilli, Kemal (2010), Süleyman Hüsnü Paşa, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt:38, 15 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 15 Kasım 2022 
  35. ^ "Hasan Demir Kânûn-ı Esâsî'nin Yürürlükten Kaldırıldığı Tarihi Yanlış Aktarmış". 14 Şubat 2018. 3 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ekim 2022. 
  36. ^ Akşin, Sina (1984), I. Meşrutiyet Üzerine Bazı Düşünceler (s.25-40), TTK Yayınları Uluslararası Midhat Paşa semineri : bildiriler ve tartışmalar, Edirne, 8-10 Mayıs 1984, s. 32 
  37. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; mustafaarmagan isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  38. ^ Müftüoğlu, Her Yönüyle Sultan İkinci Abdülhamid, s.74-78
  39. ^ a b c Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; :8 isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  40. ^ a b "DOKSANÜÇ HARBİ - TDV İslâm Ansiklopedisi". TDV İslam Ansiklopedisi. 5 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Eylül 2021. 
  41. ^ Akşin,Büyük Türkiye Tarihi 3. Cilt (1600-1908),s.163
  42. ^ Osmanlı Devleti (1877), Atrocités russes en Asie et en Roumélie pendant les mois Juin, Juillet et Aout 1877, İstanbul: A.H.Boyacıyan Yayınları, 30 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 30 Kasım 2022  Osmanlı Devletince hazırlanan iş bu Fransızca kitap batı ajanslarına dağıtılmıştır.
  43. ^ Kerman, Zeynep (1987), Haziran-Temmuz ve Ağustos 1877, Rusların Asya’da ve Rumeli’de Yaptıkları Mezâlim, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı 
  44. ^ Blumi, Isa (2003). "Contesting the edges of the Ottoman Empire: Rethinking ethnic and sectarian boundaries in the Malësore, 1878–1912". International Journal of Middle East Studies. 35 (2): 237-256. doi:10.1017/s0020743803000102. JSTOR 3879619. 
  45. ^ Blumi, Isa (2011). Reinstating the Ottomans, Alternative Balkan Modernities: 1800–1912. New York: Palgrave MacMillan. ISBN 9780230119086. 28 Kasım 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Kasım 2021. 
  46. ^ Blumi, Isa (2012). Foundations of Modernity: Human Agency and the Imperial State. 18. New York: Routledge. ISBN 9780415884648. 28 Kasım 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Kasım 2021. 
  47. ^ Kaya Mutlu, Dilek (Ocak 2007). "The Russian Monument at Ayastefanos (San Stefano): Between Defeat and Revenge, Remembering and Forgetting". Middle Eastern Studies (İngilizce), 41. Taylor & Francis. ss. 75-86. doi:10.1080/00263200601079682. ISSN 0026-3206. 
  48. ^ "Ayastefanos Rus Anıtı". Haber Revizyon Dergisi. 6 Ağustos 2014. 7 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Nisan 2016. 
  49. ^ "ÇIRAĞAN VAK'ASI". 14 Nisan 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Haziran 2021. 
  50. ^ "Erhan Afyoncu-II. Abdülhamid'in hayatını Çırağan baskını değiştirdi". 18 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ekim 2022. 
  51. ^ Gök, Mehmet (2021), Bir İhtilalci Olarak Ali Suavi (s.173-198) (7), Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi, ss. 197,198 
  52. ^ Ekinci, Ekrem Buğra (1 Ocak 2014), Sarıklı İhtilalci Ali Suavi, ekrembugraekinci.com, 30 Ekim 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 24 Ekim 2023 
  53. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; AliSuavi isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  54. ^ a b Gör, Emre (2019), "II. Abdülhamit Dönemi’nden Bir İstihbaratçı Profili: Serhafiye Fehim Paşa (1873-1908)", Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Cilt:3 Sayı:1, ss. 71-84, 12 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  55. ^ "II. Abdülhamid'in Hatıratı, ilgili sayfa". 8 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Temmuz 2015. 
  56. ^ Çağlak, Aykut (2021), TÜRK İSTİHBARATININ MODERN İSTİHBARATA GEÇİŞ SÜRECİNDEKİ UYGULAMALARININ TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN GELİŞİMİNE KATKILARI (s.259-282), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Sayı: 68 Bahar, ss. 263-265, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 29 Kasım 2022 
  57. ^ a b Ortaylı, İlber (25 Eylül 2016), 2. Abdülhamid'i Gerçekten Tanıyor muyuz?, Hürriyet Gazetesi internet sitesi, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 29 Kasım 2022 
  58. ^ "Darbeler ve sıkıyönetimler gizli servisi de vurdu". 10 Ağustos 2007. 22 Kasım 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  59. ^ a b İlter, Erdal; Millî İstihbarat Teşkilâtı Tarihçesi, Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşarlığı, (2002)Ankara,s.7-8
  60. ^ "II. Abdülhamid'in Hafiye Teşkilatı Hakkında Bir Risale" (PDF). 2 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 19 Ağustos 2016. 
  61. ^ Tektaş, Nazım (2006). "II. Abdülhamit". Saraydan Sürgüne Osmanlı Tarihi. Çatı Yayıncılık. ss. 588-626. 
  62. ^ MÜCAHEDE-I MİLLİYE. Mizancı Mehmet Murat (Osmanlı Türkçesi). Mahmut Bey Matbaası. 1908. s. 234. 
  63. ^ Ahmet Celalettin Paşa kimdir? Ahmet Celalettin Paşa hain mi?, Habertürk, 13 Kasım 2020, 12 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  64. ^ Ahmed Celaleddin Paşa (Serhafiye), Biyografya.com, 13 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  65. ^ Ahmed Celaleddin Paşa, Milliyet Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi 1. Cilt, 1974 
  66. ^ a b Gör, Emre (Haziran 2021), Sultan II. Abdülhamid’in İstihbarat Şeflerinden Ahmed Celaleddin Paşa: “Gözdelikten Firara” Hayatı ve Faaliyetleri, Journal of Universal History Studies (JUHIS) Cilt: 4 Sayı:1, ss. 30-53, ISSN 2667-4432, 12 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  67. ^ a b A.Selçuk Tuna (25 Ocak 2023), "Serhafiye - Ahmet Celalettin Paşa" ANKA -Türk İstihbaratçıları Dizisi 1.Blm. Yapım: Dr. Selçuk TUNA, Anka Haber Ajansı/Youtube 
  68. ^ a b Köçeoğlu Köşkü (Ahmet Celâleddin Paşa Köşkü), Üsküdar Belediyesi, 8 Aralık 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 8 Aralık 2023 
  69. ^ Ekinci, Ekrem Buğra (26 Şubat 2014), Sultan Hamid'in Memleketi Saran İstihbarat Ağı, 12 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  70. ^ a b c Çuluk, Sinan (2016), Osmanlı Sultanının Tek Adamlık Yolunda Gerçekleştirdiği İşbirlikleri Entrikalar ve Siyasi Manevralar, #Tarih Dergisi, 19 Ekim 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  71. ^ "Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi; Yüzyedinci İnikad 24 Haziran 1325 Çarşamba" (PDF). tbmm.gov.tr. 7 Temmuz 1909. 30 Mayıs 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Nisan 2020. 
  72. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; Öztuna isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  73. ^ a b Göl, Hacer (Aralık 2021), Mehmet Nuri Paşa ve Yıldız Mahkemesi Savunması (s.390-418), Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Sayı:67, ss. 393,394, 30 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 30 Ekim 2022 
  74. ^ Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Esas Evrakı, 22/85
  75. ^ Akşin, Büyük Türkiye Tarihi (1600-1908), 3. Cilt, s. 165, 166
  76. ^ a b Osman Selim Kocahanoğlu, (Ed.) (1997), Mithad Paşa'nın Hatıraları Yıldız Mahkemesi ve Taif Zindanı (2.Cilt), Temel Yayınları, ss. 12-13, 31 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 31 Ekim 2022 
  77. ^ Akşin,Büyük Türkiye Tarihi (1600-1908) 3.Cilt s.168
  78. ^ Güç, Anıl (23 Aralık 2018), < I. Abdülhamid'in Yıldız'da Kurdurduğu Mahkeme Bir Kumpas Davası Olabilir mi? 
  79. ^ a b Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1950), Midhad Paşa ve Taif Mauhkumları, Ankara, ss. 1-4,128,135,160-161 
  80. ^ Anıl, Yaşar Şahin (1995), Osmanlı Döneminde İki Dava Şeyh Bedreddin ve Midhat Paşa Davaları, Yapı Kredi Yayınları, ss. 200-201 
  81. ^ Hrisantos, Midhat Paşa ve Rüfekâsının Muhâkemesi Hakkında Esbâb-ı Mûcibeyi Hâvi İʻâde-i Muhâkeme Lâyihası, Hilal Matbaası, Dersaadet, 1326 (1910/1911), s.16-55
  82. ^ Korkmaz, Adem (2016), MİDHAT PAŞA’NIN HAYATI, İDARİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ (Doktora Tezi) (PDF), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, ss. 505,506, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 29 Kasım 2022 
  83. ^ Armağan, Mustafa (30 Eylül 2012), Abdülhamid'in Balyoz'u, Mustafaarmagan.com yazarın kendi internet sitesi-Kanal 7 internet sitesi ve kapatılan Zaman Gazetesinde de aynen yayınlanmıştır., 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 29 Kasım 2022 
  84. ^ Göl,s.410
  85. ^ Korkmaz, Ferhat (2012), Yıldız Mahkemesi Karşısında Ahmet Hamdi Tanpınar (22), Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 30 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 30 Ekim 2022 
  86. ^ Uğur Özcan, II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Karadağ Siyasi İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2012
  87. ^ a b Merrill, Christopher (2001). Only the nails remain: Scenes from the Balkan Wars. Rowman & Littlefield: Lanham. s. 229. ISBN 9781461640417. 
  88. ^ a b Gawrych, George (2006). The Crescent and the Eagle: Ottoman Rule, Islam and the Albanians, 1874–1913 (İngilizce). I.B.Tauris. ISBN 9781845112875. 20 Kasım 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Aralık 2021. 
  89. ^ a b c Frashëri, Kristo (2002). Prifti, Kristaq (Ed.). Historia e Popullit Shqiptar s.169 (Arnavutça). 2. Toena. ISBN 9992716231. 
  90. ^ Frashëri,Kristo Lidhja Shqiptare e Prizrenit 1878-1881 Akademia e Shkencave e Shqipërisë. Tiranë, 2012.(Çeviren Ali BERKTAY) Baskı İstanbul, Hazıran 2013
  91. ^ Savez društava istoričara Jugoslavije (1983). Nastava povijesti. Savez društava istoričara Jugoslavije. s. 187. 
  92. ^ BARTL, Peter; Milli Bağımsızlık Hareketleri Esnasında Arnavutluk Müslümanları (1878-1912); (Çeviren Ali TANER) Bedir 1998, s.204-205
  93. ^ a b Ertem, Ramiz, TSK Tarihi Balkan Harbi Garp Ordusu Karadağ Cephesi, Cilt III, Ankara, 1984,s.5-6
  94. ^ Istorijski glasnik: organ Društva istoričara SR Srbije. Društvo. 1989. s. 12. 
  95. ^ Vickers, Miranda (28 Ocak 2011). The Albanians: A Modern History. I.B.Tauris. ISBN 9780857710253. 
  96. ^ Hadri, Ali (1976). Kosova. Enti i Historisë së Kosovës. s. 141. Uvodnicar zakljucuje da je ovo, u stvari, Portina igra u ime Arbanaske lige. „Danasnja predaja Ulcinja dokazuje da sav tzv. otpor arbanaski i ta strasna Arbanaska liga sa kojom je Turska operisala i oio svijet zavaravala — nije upravo nista ....„kao tragičan pad arbanaških lavova mada je ustanak i predaja samo jedna smiješna komedija. 
  97. ^ Gawrych, George (2006). The Crescent and the Eagle: Ottoman rule, Islam and the Albanians, 1874–1913. Londra: IB Tauris. ss. 80-81. ISBN 9781845112875. 
  98. ^ a b c d e Uçarol, Rifat, Siyasi Tarih, Der Yayınları, 3. Basım, s. 347-351
  99. ^ Yüksel, Dilek Yiğit, Kıbrıs Türk Millî Mücadelesi, ÇTTAD, VIII/18-19, (2009/Bahar-Güz), s. 162
  100. ^ Bardakçı, Murat, "Enver", Türkiye İş Banası Kültür Yayınları, s. 63
  101. ^ Perthes, J. (1909) ”Almanach de Gotha 1909” s.99-100
  102. ^ Reid, James J. (2000), Crisis of the Ottoman Empire: Prelude to Collapse 1839-1878, Franz Steiner Verlag, ss. 309,310, ISBN 978-3-515-07687-6, 24 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 17 Kasım 2022 
  103. ^ a b c d e f g h Yoğurtçu, Esra (2021), Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan tarafından İşgalinin Osmanlı Basınına Yansıması (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) (PDF), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ss. 25,32,33-37, 17 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 17 Kasım 2022 
  104. ^ Beydilli, Kemal (1991), “Avusturya”, 4, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Diyanet İslam Ansiklopedisi, s. 175, 17 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 17 Kasım 2022 
  105. ^ Kocabaş, Süleyman (1986), Avrupa Türkiyesi’nin Kaybı ve Balkanlarda Panslavizm, İstanbul: Vatan Yayınları, s. 74 
  106. ^ a b c Çakmak, Zafer (2003), Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna-Hersek’i İşgali ve Sonrasında Osmanlı Devleti İle Yaptığı Antlaşma (s.16-20), Doğu Bölgesi Araştırmaları Cilt:1 Sayı:4, ss. 17,18, 17 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 17 Kasım 2022 
  107. ^ Çabuk, Fehminaz (2019), II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı-İran İlişkilerinde Kürt Aşiretleri Meselesi (PDF), İksad Yayınevi, s. 59, 4 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 15 Kasım 2022 
  108. ^ Yiğit,Duygu,93 Harbi Osmanlı-İran İlişkileri ve Kotur Meselesi (Yüksek Lisans Tezi),Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ,2019,s.105