“Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kolay unutulmuyor ve izlerini hayatımız boyunca üstümüzde taşıyoruz.”
Aşk yakıyor Ayrılık kavuruyor Aldatılmaksa hep çok acıtıyor…
Bize çocukluk acılarını tekrar yaşatacak kişileri gözünden tanır, başkasına değil, ona âşık oluruz. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.
Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir…
“Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu.”
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu, Ankara’da doğdu. TED Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra eğitimine Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde devam etti. Öğrenciliği sırasında, TRT televizyonlarında spikerlik ve sunuculuk yaptı. İhtisasını yaptığı Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri bölümünde, on yıl da öğretim görevlisi olarak hizmet verdi. Yıllarca muayene hekimliği yaptıktan sonra, 2005’te Türkiye’nin ilk psikiyatri merkezi olan ve halen Ankara ve İstanbul’da hizmet veren Madalyon Psikiyatri Merkezi-Madalyon Klinik’i kurdu. Madalyonun İçi, Günahın Üç Rengi, Hayata Dön ve Kral Kaybederse kitaplarının yazarı Budayıcıoğlu, televizyon dizisi İstanbullu Gelin’in de eser sahibidir. Psikiyatri bilimini hikâye ve romanlar yoluyla insanlara ulaştırmaya devam eden Madalyon Klinik’in başkanı Gülseren Budayıcıoğlu iki çocuk annesidir.
Neyseki sesli kitap formatı ile dinledim yoksa çok ciddi vakit kaybı. Okuduğum ikinci kitabı. İlkini de hiç beğenmemiştim ama o meğer bunun yanında şahesermiş:)) Zira kendi övünmeleri, kesinlikle gerçek olmayacak hasta sözleri, asla doktor birinden duymayacağınız hastası güya içini dökerken söylediği sözler “Aman allahım, Allah kimsenin başına vermesin bu durumu. Ne büyük acı, ne büyük felaket insancıklar nasıl katlandı bunlara acaba”😂😂😂
sırf bu kısım bile psikiyatri biliminin nasıl alaşağı edildiğini gösteriyor zaten. Ve niçin halk arasında bu derece sevildiğini de. Çünkü o kadar bilimsiz ve son derece hadsiz, bilgisiz ve o kadar da sansasyonel, komşu kapısında dedikodu yapmışcasına:))
Sırf dizinin sonunu merak ettiğim için bitirdim. Gülseren hanım kendini biraz daha az övse iyi olurmuş. Edebiyat beklemeyin çekirdek çitlerken okumalık olabilir
Insanin kaderini degistiren güzelligi degil, güzelligin artirdigi beklentilerdir... Gereginde kendi duygularina dur diyebilmektir güç... Tesadüf dedigimiz bilinçdisimiz; biz ne ariyorsak onu buluyoruz... Kendi geçmisini dogru okumazsan, hayat boyu ayni geçmisi tekrarlar durursun ve bütün bunlari bir kader gibi kendi çocuguna geçirirsin... Insanin kendisine ettigini, kimse edemez... Kendine bir faydasi olmadiktan sonra, okusan ne, okumasan ne... Sevgi degil, öfke, kin, nefret kazanir genelde. Hele ki suçluluk duygulari bizim aldigimiz kararlari belki de en çok etkileyen duygudur...
Yazarın okuduğum ilk kitabı oldu. Çok merak ederek aldım. Fakat dilini hiç benimseyemedim. Yalının da ötesi fazla basit geldi bana. Bir vakayı psikiyatri bilimi açısından incelemesine tabii ki sözüm olamaz doktorluğuna da aynı şekilde fakat yazarlığı için aynı şeyi söyleyemiyorum.
Yazarın bir psikiyatrist olarak kullandığı dil hiç profesyonel değil. İnşallah maşallah tarzında sözcükler var. Herhangi bir yardım becerisiyle ilgisi olmayan, gayet sıradan, günlük hayattaki insanların konuştuğu türden sorular sormuş danışanlarına veya “hastalarına”. Okurken bu tür cümleler beni çok rahatsız etti açıkçası. Yalom’u okurken bu tür ifadeler göremezsiniz mesela. Çoğu yerde sorduğu sorularla veya kurduğu cümlelerle sizi şaşırtır ve farklı bir pencereden bakmanızı sağlar. Bilimsel bir bakış açısıyla, varoluşsal kuramın ışığında danışanlarına yardım eder, sizde keyifle okursunuz. Ancak bu kitap ne yazık ki böyle değil. Daha çok kişiler arası ilişkilere ve orta sınıfa hitap edecek şekilde yazdığı için bu kadar abartıldı sanıyorum. O yüzden sadece 1 yıldız.
3'75 🌟 Sabía de la existencia de este libro porque hace unos meses en Turquía se estrenó la serie basada en él, pero en ese momento no estaba traducido al español. Varios de los libros de la autora han sido adaptados a series como “Mi hogar, mi destino” e “Inocentes” en España. Debo decir que en los libros huyo de los spoilers pero en las series turcas los busco, por eso quise leerlo y spoilearme no obstante, tengo que decir que la serie ha cogido ciertos detalles no todos, por ahora. Ha sido una lectura que he disfrutado, lo he leído con calma porque no estoy acostumbrada a leer libros de psicología sin embargo, al final me ha conquistado y me he llevado más de una sorpresa. Si os llama la atención está novela porque la están vendiendo como que está basada en la historia de “Mi hogar, mi destino” ya os digo que la nombran una vez y lo que cuentan no pasa en la serie porque se lo he preguntado a gente que la ha visto. No obstante, os animo que leáis esta obra si os apetece conocer la cultura turca, aprender un poco de psicología, prejuicios, los amores tóxicos y como la falta de amor afecta a una persona.
"La Chica De La Ventana" es una lectura ambientada en Turquía que nos habla de la cultura turca y sus tradiciones, el machismo que sufre dicha sociedad y de cómo el hogar y las personalidades de las personas con las que crecemos influyen en nosotros mismos y en nuestras relaciones futuras. Una obra dramática que nos habla de los amores tóxicos desde un punto de vista psicológico.
Yazarın adı son dönemde çok ön plana çıkınca ve birkaç eleştiride Irvin Yalom'la kıyaslandığını görünce çok merak ederek okudum. Mesleği dolayısıyla zaten oldukça ilginç hikayelerle karşılaşması doğal olan yazar bu hikayeleri bence oldukça sade ve akıcı anlatmış. İlgiyle okudum.
Beklentimi karşılamayan nokta ise bir psikiyatristin anlattığı hikayeye göre gözlem ve analizlerin derinliğinin az olmasıydı. Özellikle üzerinde durduğu "kader motifi" anlatımı kafamda onlarca soru yarattı ama kitapta cevabı yoktu. Irvin Yalom kıyaslamalarından olsa gerek ben hikayenin sürükleyiciliği dışında yazarın mesleki yorumlarını da önemsedim ve beklentiyle okudum ama o anlamda kitap biraz eksik kaldı.
Kitabın dili oldukça yalın zaten günlük konuşma diliyle yazılmış yazarın daha önce adını çok fazla duydum ama okuduğum ilk kitabıydı. Gülseren Hanım'ın hastalarıyla gerçekleştirdiği seansların kitaplaşmış hali gibi tabi bazı gerçekleri yazar değiştirmiş. Nalan, Hayri ve Zeynep'in hayat hikayelerini okuyoruz. Gerçek yaşam hikayelerini okumak ilginizi çekiyorsa okuyabilirsiniz. Storytel'de olmasaydı büyük ihtimalle dinlemezdim.
Edebi açıdan bir beklenti içinde olmayınız. Psikoloji ve sosyolojiye merakınız varsa merakla bir solukta okuyacağınız , insanı derinden etkileyen vakalar... Gülseren Hanım'ın vakaların ele alışı etkileyici. Roman değil de anı kitabı gibi düşünün. Çok severek bir solukta okudum.
في رواية "فتاة النافذة"، تحكي الطبيبة النفسية جولسرين عن حالة إحدي مرضاها. سيدة ترتدي ملابس غريبة ..منهارة و عصبية.. أتت برفقة رجل هو حبيبها الذي قرر تركها من أجل امرأة أخري. و بعد محاولات عديدة و علي مضض قررت تلبية طلبه و الذهاب معه للطبيبة لعلها تستطيع مساعدتها و الأهم مساعدته في التخلص من إلحاحها عليه لعدم تركها.
تعرفنا الكاتبة علي السيدة "نالان" و قصتها مع "خيري".
لكل امرئ من اسمه نصيب و نصيب "نالان" كان الحزن و الأنين.
بداية بطفولة قاسية..ثم زواجها التعيس من "سيدات كورأوغلو".. و ختامًا "خيري" و قرار تخليه عنها المفاجئ.
حاولت الطبيبة إقناعها و تهدئتها.. و نصحها بالعاطفة تارة و بالمنطق تارة. نبشت الكاتبة طفولة نالان و حاولت سبر أغوارها و تحليل شخصيتها و علاقتها بخيري. ما سبب تعلقها المرضي بخيري رغم اختلافهم الشديد؟
كانت نالان أشبه بتمثال حبيس كرة زجاجية جميلة.. فتاة جميلة لديها كل شئ.. متفوقة.. مؤدبة.. من أسرة كريمة.. حياتها سعيدة تحسدها عليها صديقاتها و مجتمعها لكن خلف صورتها المثالية سر أخفاه عنها والديها و هو سبب جفاء معاملتهم لها.
جوع نالان للحب و الاهتمام سبب تعلقها بخيري، و هو سببه عقد و مشاكل الطفولة و احساس عدم الاستحقاق. احساس "نالان" بإنها غير جديرة بالحب، لم تحبها أمها.. و أهملها زوجها.. لذلك تشبثت بخيري، كونه أحبها و اهتم بها. و لكنه كان بمثابة فخ سقطت فيه نالان. سجن جديد سجنت نفسها داخله بإرادتها بعد تحررها من سجن أمها. رغم حبها الشديد لخيري و طاعتها له و تغير شخصيتها.. علاقاتها.. مظهرها، إلا إن خيري تعلق بامرأة أخري و قرر ترك نالان و زوجته السابقة و بناته و حياته من أجلها!
تحدثت الطبيبة مطولًا مع خيري و حكي لها عن طفولته في قريته و شبابه و ظروف زواجه و حبه لنالان و علاقته بها و تعلقه بأمرأة أخري و قراره بترك نالان و توركان زوجته السابقة من أجلها. من حكايات خيري استطاعت الكاتبة تحديد عقدة خيري و سبب تصرفاته.
عقدة "خيري" هي عقدة نقص. تطلع خيري للسيدة "نالان" رغم انه عامل أو سائق لدي عائلة كورأوغلو عائلة زوجها. خيري رغم حبه الشديد لنالان، إلا انها كانت وسيلة أرضى بها غروره.. انه يستحق سيدة مثلها رغم فارق المستوي الاجتماعي و المادي بينهم. لكن خيري لما قرر ترك نالان كان من أجل فتاة ليل جذبته، لا هي تشبه زوجته و لا تشبه نالان. و من هنا أثبت خيري إن متعته هي احساس الاستحقاق، احساس انه يستحق نالان أو يستحق ان تحبه فتاة الليل أو إن زوجته تنتظره و تعتمد عليه. و رغم ارضاء غروره بعلاقته بنالان لسبع سنوات و حبه لها إلا انه ملّ، و وجد أمرأة مولعة به و متمسكة ��ه.. شخصيتها قوية تشبه شخصية خيري و من طينته علي حسب تعبيره.
ذكرت نالان بشكل موجز لمحات من شخصية زوجها السابق "سيدات" و اعتماده علي والده و اهماله لها و سعيه وراء المال و السيارات. و عن والد زوجها الثري رأفت كورأوغلو.
رغم اختلاف نهاية الرواية عن نهاية المسلسل السعيدة، إلا إن نهاية المسلسل أكدت علي أهمية العلاج النفسي و تأثيره الإيجابي علي "سيدات" طليق نالان و "نالان"، و إن الحب غير كافي لبدايات جديدة.
Budayicioglu ruhsal analizleriyle hayatımıza ışık tutmaya devam ediyor. İnsanın karmaşık yapısının nasıl şekillendiği ve bu yapının nasıl bir motifle daha da sekilleneceginin öngörülü bir portresini bize tüm açıklığıyla sunuyor. Mücadele etmeye cesaret edemeyen, ümitsiz, girdaptan çıkamayan tüm insanlar için ciddi bir rehber. Budayicioglu' nun yapıtlarından çok, egosunu eleştiren fazlasiyla insan tanıdım. Psikanaliz üzerine fazlaca okuma yapan bir insan olarak, son derece karmaşık bu konuyu onun kadar basit ve anlaşılır ifade eden bir psikiyatrist ile yolumun kesismedigini bildirmek ihtiyacı duyuyorum. Gereğinden çok mütevaziligin fazlasiyla yerildigi bu ülke okurları bu egoyu hakediyor.
"Çocukluğunda aşağılanan, hırpalanan, adam yerine konulmayan çocuklar, günün birinde onlara aynı bu duyguları yaşatacak birilerini mutlaka bulurlar." "Annesinin doyuramadığını hayat doyuramaz" Çocuklarımıza bıraktığımız gelecek bugün şekilleniyor. Nasıl bir duygusal ortamda yaşamasını istiyorsak öyle davranalım.
Okuduğum en kötü kitaplardandı. Dilinin ve anlatımının kötü olmasının yanı sıra kitaptaki yorum ve çıkarımlar da kötüydü. Yazar bol bol kendini övmüş. Bence sadece kötü bir yazar değil, eğer anlattığı gibiyse aynı zamanda kötü bir terapist. Başladım diye bitirdim. Yarım bıraksam daha iyiydi.
Son zamanlarda okuduğum en gerçek, en bizden, en akıcı hikaye.. Çok beğendim.. Gülseren Hocanın kalemine ve deneyimlerini aktarma biçimine hayran kaldım.. Okuyunuz efendim :)
Sonunda bitti. Yazarın daha önce okuduğum Kral Kaybederse isimli kitabıyla kıyaslamak ne kadar doğru bilmiyorum ama ben Camdaki Kız'ı o kadar beğenmedim. Bunun pek çok sebebi var:
1) Kitap kendi içinde çok tekrara düşüyor, yok Sedat Bey, yok Koroğlu vs... Bunları hem Hayri'den hem de Nalan'dan en az 10 defa dinliyoruz. Hele Nalan belki de sayfalarca Sedat'ı anlatıyor ve insan bunalıyor. Bari biz de okuyucu olarak Sedat'la daha net olarak tanışma fırsatı bulsaydık. Yok anam, yok...
2) Daha önce de okurken bu konuda yorum yapmıştım. Font değişikliği çok gereksiz. Kitap boyunca yazarın düşünceleri ve diyaloglar farklı fontlarla aktarılıyor. Buna gerek var mıydı? Bence yoktu. Dikkat dağıtıyor.
3) Sürekli "Biz kadınlar sevilmek isteriz." anlayışı hakimdi. Yazar "Özellikle biz kadınlar" diyerek de bunun altını çizip durdu. Kadınlığa vurgu çok vardı, hadi tamam bazı yerlerde hak veriyoruz da gören de erkeklerin ya da insanlar haricinde başka bir canlının sevgi istemediğini zannedecek. Ya da erkeklerin bizden daha az sevgiye ihtiyacı var, çünkü biz kadınız...
4) Kral Kayberse kitabında en azından olay örgüsü daha güzeldi, yani yazar belki de ilk 100 sayfayı 3. şahıs olarak Kenan ve Fadi'den anlatıyordu. Bu kitap biraz daha günlük gibiydi, ya da anılardan derleme. Özellikle daha çok dizilerde ya da animelerde gördüğümüz "filler" yani, hikayeyi uzatan ve dolduran gereksiz bölümler mevcuttu. Hikayeden ve ana konulardan bağımsız birkaç karakteri dinledik, onların kendi hayatlarını vs... Avukat Zeynep'i okuduk da ne oldu yani...
Tabii, iyi yanları da var mı derseniz bence vardı. Bazı durumları Türkiye'nin değişik yerlerinden görmenizi sağlayan ve poligamiyi gözümüze gözümüze sokan kısımlar... Bunların dünyamızın gerçekleri olduğunu unutuyor insan bazen. Çünkü medyada da çok yansıtılmıyor, genelde halı altına itiliyor bu konular.
Akıcı bir kitaptı. Ama ben nedense yazarın bu yeni yaklaşımlarını beğenmedim. Yanlış anlaşılmasın, diğer kitaplarında da kader motifi işleniyor ancak bence bu kitapta o kadar net bir bütünlük yoktu. Kral Kayberse'deki bütünlüğü daha net hissedebiliyorsunuz. Bundan sonra yazarın diğer kitaplarını okur muyum? Sanırım bir de Hayata Dön kitabını okumak istiyorum, eskiden yazdığı için daha iyi olduğuna dair bir inancım var.
Bilmiyorum, bence bu kitabı okumak yerine Kral Kayberse'yi okuyabilirsiniz. Onu daha çok beğenmiştim. Bir de bu kitap herkes tarafından çok övülüyordu ve büyük beklentilerle başlamıştım. Aradığımı bulamadım bence.
‘’Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kolay unutulmuyor ve izlerini hayatımız boyunca üstümüzde taşıyoruz.”
‘’Hayatımızı, hayatın içinde aldığımız kararları işte en çok çocukluk acılarımız şekillendirir. Bilinç dışı bir yandan o acılara çare ararken, bir yandan da o acıları bize tekrar tekrar yaşatmanın yollarını arar. Acıların tiryakisi olur çıkarız. ’’
Gülseren Budayıcıoğlu ilk olarak kendisinin bir kitabından uyarlanan İstanbullu Gelin dizisindeki terapi sahneleri ile benim dikkatimi çekmişti. Psikolojik öğeler içeren her şeye büyük bir merak duyuyorum. İnsan ruhunu okuyabilmek, duyguları anlamlandırabilmek muhteşem bir olay. Eğer bir meslek daha edinmek isteseydim bu kesinlikle bu alan olurdu.
Yazara ait hiçbir kitabı okumadığım için kendisiyle son kitabı Camdaki Kız ile tanışmak istedim. Kitap özünde bir insanın çocukluğunun, bu evrede yaşadıklarının, hissettiklerinin geleceğini nasıl ilmek ilmek etkileyeceğini anlatıyor. Gülseren hanımın bu alanda bir profesyonel olması yazdığı kitapların ilgimi çekmesinde büyük bir etken fakat onunla tanışma kitabım olan Camdaki Kız’ın doğru kitap olduğunu düşünmüyorum.
Empati yönümün yüksek olmasından dolayı (en azından ben öyle görüyorum) gerçek ya da kurgu fark etmeksizin kitaplarda karakterlere ait yaşanılan olaylar, hissedilen şeylerle çok kolay bütünleşebiliyorum ve bunun olduğunu hissetmediğim kitaplar benim gözümde hep bir yanı eksik kalıyor. Kitap çok yalın ve akıcı buna rağmen karakterlerin gerçekliği bana bir türlü hiç geçmedi. Yazarın çoğu konuyla ilgili değerlendirmeler yaptığı cümleleri beğensem ve altını çizsem de karakterlerin geçmişle yüzleşme, kendilerini sorgulama kısımlarının çoğunda etkilenmedim. Bu durumun tek sebebi olarak yazarın kurgusunu oluştururken seçtiği karakterler olduğunu düşünüyorum. Karakterlerin terapi saatlerinde kendileriyle yüzleşmelerinden beklediğim kadar etkilenmesem de Gülseren hanımın ara ara yazdığı değerlendirmeler kendimi ve çevremde gördüğüm bazı insanları değerlendirebilmeme sebep oldu en azından bu yönüyle kitap yazılma amacını bir bakımdan gerçekleştirmiş oldu.
Bu alanda yıllarını vermiş birinden edebi anlamda faydalanmak büyük şans. Bu yüzden kendisinin en çok beğenilen kitaplarından birini daha okuyacağım, böylece kendisi hakkında daha iyi bir fikir edinebileceğimi düşünüyorum. Mutlu günler!
Uzun zamandır bu kadar kötü bir kitap okumamıştım. Sık sık bir psikiyatristin değil de dedikoducu bir teyzenin yorumlarını okuyormuşum gibi hissettim. Normalde kitaplar hakkında pek yorum yazmam ama bunun için bir şey yazmadan durmadım. Ben vaktimi harcadım, siz harcamayın.
Daha kitabın ilk sahnelerinde psikiyatristimiz yanında çalışan kilolu bayanla "bir takla atsana" diye dalga geçiyor, utanmadan bu abes davranışı kitaba da yazıyor. Gerçekten inanılmaz.
Her zamanki gibi muhtesem bir Gulseren Budayicioglu kitabi. Kader motifini okadar guzel anlatmis ki insan kendini sorgulamadan edemiyor. Kitaptaki hayatlarin gercekligi urkutuyor insani. Kalemine saglik. Iyi ki hemen okumusum.
3.5Inspirándose en estas historias ha escrito varios libros que más tarde se han llevado a la gran pantalla (en España además de Mi hogar, mi destino está Inocentes). Como conocía la historia de Mi hogar, mi destino me pareció muy interesante saber más de esta de una forma más directa y la verdad es que me gustó que se tradujese al español a una autora turca con un perfil como este. La psicología me atrae así que me pareció un enfoque muy curioso. No obstante, mi sorpresa llegó cuando descubrí que este libro nos habla de otros personajes, de Hayri y Nalan, los cuales son amantes. Además, aunque Hayri está casado ahora también quiere a una tercera mujer y no sabe cómo lidiar con la situación. La cuestión es que toda esta trama está muy alejada de la serie antes nombrada y no es hasta el final que podemos encontrar en unas pocas páginas la relación con esta. Por lo tanto, si vosotras también queréis leer este libro pensando que sabréis más sobre la historia de Zeynep, quitaos esa idea de la mente, porque no la vais a encontrar aquí. La historia está catalogada como novela romántica pero yo más bien creo que es un drama que se nos presenta bajo una óptica psicológica, hablando de cómo lo vivido en la infancia influye en nuestra personalidad, los traumas, las carencias, inseguridades y en las relaciones poco sanas que tienen los protagonistas. A mí me gusta la psicología así que ese prisma, esa mirada profesional que nos brinda la autora me ha resultado muy interesante. Otro aspecto que me gustaría destacar es que podemos ver Turquía desde dentro, pero desde el punto de vista de una mujer formada que está en contacto con todo tipo de personas. En las series Turcas vemos casi siempre un solo tipo de Turquía, pero la verdad es que es un país grande, con muchas tradiciones y con generaciones que deben adaptarse a los cambios, pero es un proceso largo y doloroso. La sociedad es muy injusta para las mujeres en este país y suelen ser las víctimas más visibles del machismo, pero en este libro también vemos a Hayri como víctima. Hayri se nos presenta como el culpable, como el que crea el conflicto pero gracias a la terapia veremos muchas más capas de él, llegaremos a saber qué infancia tuvo, cómo sus ideas se contraponen y no sabe si seguir viviendo bajo las reglas que le impusieron o cambiar junto a las ideas más igualitarias de la sociedad actual. En ese aspecto social pienso que la autora lo ha hecho muy bien y es lo diferente que ofrece la historia. Ahora bien, no puedo decir que sea una lectura muy amena, no es de esas que a mí me llegan a enganchar y me pegan a las páginas. Tiene un ritmo pausado, un estilo indirecto pero se las arregla para añadir alguna sorpresa final. También es una historia dramática, los personajes tienen sus traumas y dificultades, así que no es el típico libro que te les una tarde de veranito al sol. ¿Creo que vale la pena? Sí, porque he aprendido más de la sociedad turca, de los estereotipos, de psicología y de empatía. ¿Es para todo el mundo? Si sois lectoras habituales de novela romántica podéis leerla con toda tranquilidad, pero mi recomendación es que os acerquéis a la historia buscando otra cosa y no una novela “típica” de romance. Eso es todo por mi parte, ha sido una experiencia más que me guardo en la mochila. Este año ha sido muy variado en cuanto a lecturas, he tocado varias culturas diferentes (japonesa, china, estadounidense, británica, turca) y estoy muy contenta por ello, ha sido de lo más enriquecedor.
La chica de la ventana nos habla de la cultura turca, tradiciones del hogar, etc. Nos habla de una sociedad muy machista que se aprecia en las acciones. Habla del amor más tóxico que pueda existir. Todo esto desde la perspectiva de la doctora Gülseren, una psiquiatra. Es un punto de vista tan psiquiátrico que su lectura se me ha hecho cuesta arriba. Por eso mi puntuación es de dos estrellas sobre cinco .
Nədən yazım bilmirəm :D “psixoloq” olan şəxsin özünü nə qədər sevməsindən mi, öz pasiyentləri ilə məhəllə söhbətləri tərzində seanslarından mı, hadisələrə verdiyi qeyri-professional reaksiyalarından mı. Bu kitab ümumiyyətlə niyə yazılıb onu da anlamadım, sosial şəbəkədə özünə aid uzun tərif statusu yazsa yetərli olacaqmış.
Yazarın terapist olmasından dolayı psikoloji ve sosyoloji adına daha çok şey bulmayı umuyordum ancak bu kitap o beklediğim kitap değil. Kişiler ve olaylar yoğun olarak var ancak psikolojik tahlillerin daha çok olmasını dilerdim. Yazarın karakterlerin fiziksel özelliklerini belirtirken kullandığı kelimeler kitap yazmaya henüz hazır olmadığını düşündürdü bana. Dilinin basitliğini de 350 sayfayı 1 günde bitirdim diyerek açıklayabilirim..